Bir süredir bugünün gelmesini -bir yanım hiç istemeyerek- bekliyorum. Nihayet diyebilecek kadar cesur değilim. Aslında hatrı sayılır bir zamandan beri nasıl biri olduğum konusunda da hiçbir fikrim yok. İyi miyim yoksa iyi biri mi karıştırıyorum bazen. Belki de iyi biri olmanın iyi olmakla hiç ilgisi olmamasındandır. Doğru nedir bilmiyorum. Sadece yapıyorum. Ve sanırım yine her zaman doğru cümleyi kurabiliyor olmandan... Burada olsaydın "Çünkü içinden ne geliyorsa onu yapıyorsun." derdin.


Her yeni günde eskiye dönüyor yüzüm. Seni gerçekten özlüyorum. İsyan etmeden, sezdirmeden ve tabii ki gülerek... Nasılsa beni gökyüzünden izliyorsun diyecek yaşı çoktan geçtim. Çünkü buradasın, tüm bu harflerin bir araya gelip anlam bulmaya çalıştıkları yerde... Tam anlamıyla kelimelerimin arasından süzülüyorsun sen. Yani buradasın; zaten olman gereken yerde.


Bana bıraktığın bu ailenin her bir ferdinde sana ait iyi bir şey görüyorum. Zaten kötü bir şey sana ait miydi? Hatırlamıyorum. Şimdi fanusumdaki balıklarsın sen; o ince, uzun, kulplu bardaksın. Mutfaktaki radyosun. Yastığımın altındaki sarı gömleksin. Bu ailede gördüğüm her şeysin. Sen bize karışmış, biz ve bu evin kendisi olmuşsun. Nasıl gitmiş olabilirsin ki sen?


Doğum günümün ertesinde de sen varsın, biliyorsun. Ben nisanı kapatıyorum, sen bana bütün mayısları açıyorsun. Yani bugün ve yarın hep aynı gündü bizim için. Sen olmasan da bu olmaya devam edecek. Söz veriyorum. Çeyrek asırlık ömrümü böylece tamamladım. Ve hep sen olacaksın.


İyi ki doğduk babacığım.