İyi&kötünün hikâyesi;
Yüzyıllardır süre gelen savaştı bu. İyi, iyilikten vazgeçmez; kötü, yaptığını fark etmez.
İlk başlangıç Adem ve Şeytan’dı.
Adem yasak elmayı yemiş Cennetten kovulmuştu. Yasak elmayı yemek onun kaderiydi, kaçamazdı.
Her ikisi de Tanrı’nın yanına çıktılar.
Şeytan: Sen’in haberin olmadan toz kalkmaz, her şeyin tek hakimi sensin. Bizler senin elinde birer kuklayız. Adem’e secde etmediysem bu yine senden dolayıdır, senin izninledir dedi.
Hatasını kabul etmedi…
Adem: Ey Tanrı’m cüz’ün hatası Kül’le atfolunmaz. Ben hatalıyım ama Sen büyüksün beni affet dedi.
Hatasını kabul edip, af diledi.
İşte ikisinin farkı buydu. Biri egosuna yenik düşüp hatasını Tanrı’ya atfederken, diğer tevazu ile af diledi.
İyilik/kötülük aslında göreceli kavramlardır.
Kötü az iyi demektir. Kötülük, iyiliğin en alt derecesidir.
Her insan doğduğunda tertemiz saf pozitif enerji ile doğar. Sonra çevre koşulları, fıtrat onu şekillendirir ve hangi tarafta olduğunu belirler.
Kötü enerji tıpkı atomda ki elektronlar gibidir, kolayca yayılır. İyi enerji ise pozitif yüklü proton gibidir. Daha zordur hareketi.
Yağız Gönüler’in “Gül alırım gül satarım” adlı kitabında ki şu cümle çok manidardır;
“Çünkü iyilik bir yerde toplanmaz, muhakkak dağılır. En şeytanının bile nasibi vardır iyilikten. Yüzünü hep kötülüğe dönmüş olanları dahi sırtından vurur iyilik,
Dön de bir bak der, güzel olana bir bak, güzel gör, güzel ol.”
Güzel düşündüğümüz, beyaz alandan uzaklaşmadığımız bir gün olsun dilerim…