Kimliğin varoluşunu çevremiz ve yaşadıklarımız mı yoksa salt benliğimiz mi belirlemektedir? Kötülüğe adaptasyon bir süreç değil midir? Salt benliğimizin tamamen iyi olduğunu varsaydığımızda saf kötülük dolu bir tencerede ne kadar süre heterojen bir karışım halinde kaynayabiliriz ki? Söz gelimi, sonuçta iyilik ve kötülük eş zamanlı olmasa da bir süre sonra illaki buhar olup tencereyi terk edecektir. Tüm gaz karışımları da homojendir. O zaman öldüğümüzde bedenimizi terk eden ruhumuz da tenceremizde kaynayanlardan farksız değildir; iyi ve kötü aslında gözle ayrıştırılamayacak iki gerçektir. 


Yüzyıllar boyu iyi olmanın er ya da geç ödül alacağı bilgisiyle hayatımızı sürdürdük. Bu bizi iyi olmaya değil, aslında kötü olmamaya itekledi. Bir şey olmamak onun zıttı olmak demek değildir; bunu umursamadan, nötrleşerek yaşadık. Eksilen ruhlarımızı yapmacık yeni yaşam formlarıyla doldurmaya çalıştık. 


Herkesin kendine ait bir adalet terazisi varken iyiyi ve kötüyü kendimize göre kalıplara oturtmaya ve başkasının adalet terazisinde iyi biri olmaya çalışmak yeterince yersiz ve gereksiz değil midir?