Doktor, genç adama dönüp "Ameliyattan sonra hiç iz kalmayacak, merak etmeyin." dedi. Genç adam güldü. Hiç duraksamadan, "Sevdiğim bir iz var zaten, bir tane daha olsa da sorun degil." diye cevap verdi. Genç adam biliyordu ki bir insanın vücuduna sadece anneler iz bırakabilir. O da göbek bağı kesildiğinde oluşur. Tam vücudunuzun ortasında. Bütün insanlar, vücudunda bir kadının bıraktığı izle yaşarlar ömür boyu.


Genç adam, doktor beni estetik kaygıları olan biri sanıyor, diye düşündü. "Doktor Bey," dedi, "Size göre yağmur yağıyorsa şemsiyemizi açmalıyız değil mi?Depresyonun çözümü size göre psikologlar değil mi? Sevgilinin doğal antidepresan ellerini yanağında hissetmek değil yani. Veya ağlayan birine, ağlama diyerek teselli vermeliyiz. Onunla gözyaşında buluşmak varken, o bizle kurumuş yanaklarda kalmalı size göre."


Genç adam, doktorun şaşırdığını gördü. Biraz daha üstüne gitmek istedi. Cebinden bir paket sigara çıkardı. "Ben sigara yüzünden ölmüyorum ve tedavi olduğum için de yaşıyor olmayacağım." dedi. Genç adam, herkes dertlere çare bulmak istiyor, diye düşündü. Mesela rüzgar, ağacın dallarını kırabilir. Sert rüzgârlar ağaç dallarının derdidir. Ama rüzgâra çare arayan dal yoktur. Dallar derdi kabullenip, rüzgâra göre uzarlar. Derdi yok etmek diye bir çare olmaz, diye söylendi içinden. Ameliyatı kabul etmedi.


...


Sevdiği bir arkadaşı genç adamı otogardan uğurlarken "Oraya varınca beni ara mutlaka." dedi. Genç adam, arayacağı anı düşününce ayrılığı hissetti. "Varınca aramak, ayrılığın kesinleştiğini teyit etmek değil mi?" diye sordu arkadaşına. Ayrılık peronlarında uzun uzun sarıldılar. Sonra otobüse bindi. Benimle aynı şehre gitmek isteyen yaklaşık elli kişiyle beraberim, diye düşündü. İnsanların aynı amacı paylaştığı nadir yerlerdendir otobüsler. Herkesin amacı o şehre ulaşmaktır. Ama gizli bir anlaşma varmış gibi kimse birbiri ile pek konuşmaz. Tanışmak yasaktır sanki. "Bayan" yanına oturmak da yasak mesela. Gizli değil, açıktan yasaktır bu. Elli kişi için fazla kural var gibi ama olsun. En azından amaçlar aynı. Her geçen tabelada aynı şeyleri hissediyorlar. Mesela herkes, en az bir kere "Burası neresi?" diye soruyor. Tabii yanındakine değil. Kendi kendine veya hızlıca geçen tabelalara... Genç adam yolu izlerken bunları düşündü. Bir süre sonra uykusu geldi. Sanki otobüs duruyor ama yol, üstüne geliyordu artık. Doktor geldi aklına. İnsanda hiç iz bırakmayacak bir ayrılık için, hangi tedaviyi önerirdi acaba, diye düşündü. Sigara içmek istedi yine. Mola yerine ne kadar kaldığını merak etti. "Burası neresi?" diye sordu, aceleci tabelalara.


...


Genç adam yine yalnızdı. Gitmek istemediği bir şehirde, olmak istemediği bir yerdeydi. Ama umursamadı bunu. Aklına başka bir şey takılmıştı. Gittikçe daha çok şeye cevap bulduğunu fark etmişti. Oysa insanın cevaplarından çok, soruları olmalıydı ona göre. Sorularım kalmazsa, cevaplar beni mahveder, diye düşündü. İnsanlar tüm sorulara cevap vermiş olsaydı, tüm gerçekleri de biliyor olurlardı. "Eğer tüm gerçekleri bilseydik, yalan söyleyenlere iyi insanlar demeye başlardık." dedi kendi kendine. Tüm cevaplarına inat, hemen bir soru sormak istedi. Kana kana su içmek isteyen biri gibi sorulara sarıldı. En zor soruyu seçti kendine. O soru, bir insanın canını en çok yakacak sorulardan bir tanesiydi.

Ve sigara dumanın, hiç iz bırakmadan yok oluşuna bakarak sordu:


"O da beni düşünüyor mu acaba?"