Sen kırıksın, ben dökük.
Sen yorgunsun, ben argın.
Bütün yolların aynı yere çıktığı bir metafor gibi
Görmeyen, duymayan ve bilmeyen
Duygusuzluğa aç mutsuzlukla beslenen ironik bir varsayım mıyız?
Bütün kırıntılarıyla hayatın ortasında kalakalmış yabancılaşmış ve nasırlaşmış, eskimiş ve püskümüş yıllanmış bir şarap mıyız?
Adamsızlığa adanmış bir hayat ve hoyratça geçip gitmiş bir geçmişin iziyle kahrolmak mıdır zaman?
Çokça yaşayıp azca hissedip kırılgan kalpler bırakarak arkanda ki yirmili yaşlar mıdır zaman?
Mutsuzluk hormonunun beyinde bıraktığı iz gibi
Dilimden dökülüp dudaklarına yapışan bir söz gibi
Nazım gibi birbirine kenetlenmiş harfler birlikteliğiyle usturuplu kelimelerin anlamsallaşması, birbirine yansıması ve varoluşun o eşsiz paradigmasında zamanı arayıp bulamamak,
Muazzam bir baş ağrısı gibi alnının orta yerinde çivi gibi hissetmek
Ve hissederken azıcıkta hüzünlenmek midir zaman?
Kuantum kuramını bulan mıdır?
Yoksa kum saatini kullanan mıdır zamanın sahibi?