Jack kedime bir kaç laf etmek isterim, haylaz kedime. Bugünden ve sonrasına fırlatılmış bir kapsül misali yazılarım birer yıldız gibi bulutların ötesinde asılı kalsın isterim.
Bugün simit yedik. Öncesinde erken uyandık Jack, kedime anlat bunları olur mu. Uzun süre simit yemediğimi, o tadı özlediğimi ve bu özlemi bebeğimle beraber giderdiğimi anlat, güvercinlere atıp gülümsediğimizi de.
Hava serin ve yağmurluydu Jack, o haylaz kedimize bir isim koyduk; Hera, güçlü Hera. Ona şimdi bir şeyler anlatıcam belki hiç anlamayacak, belki sadece miyavlayıp patilerini geçirmek istediği bir şeyler arayacak ama ziyanı yok Jack.
Biraz annesinden bahsetmek istiyorum Hera’ya. Yorgun ve kendini tekrar eden bir plağın onarılmaz bir parçası gibi hissettiğini; anlat ve kulaklar kapansın, içinde arzuyla yanan isteğin, delirten fırtınalarını, kayaları döven dalgaları kimse duymuyor, gözleri bunları anlatıyor Jack, söyle kedime. Sevildiğini bilse de kendini bir taş gibi yük hissediyor ona, buna ve şuna Jack. Kuyruğunu ısıran bir yılanın kaderiyle örülmüş hayatından korkuyor, umut etmeye ve aynadaki kendisine sarılmaktan çekiniyor belki de Jack. Hera anlayacaktır dediklerimi. O da karanlığa kitlendi ve ışıktan mahrum bırakıldı.
Annesi yorgun Jack ama hiç olmadığı kadar mücadele ediyor. Ojeli tırnakları belki aşınmış ama suratında beliren gülümsemesi demir gibi. Yorgun olduğunda hissettirdiği sessizliği korkusuzca susturuyor her şeyi. Annesi biraz uyuyor, çok yediğini düşünüp saçlarının ve ya giydiği giysinin kendi vücuduna uymayan bir yapboz parçası gibi hissediyor. Ama Jack o da biliyor bunları ama karşı koyamamak belki delirtiyor.
Doğruyu ve gerçekleri bilip de tutamamak elinde belki cehennem budur; gör, yürü yanında, hisset fırlat uzağa ve sonra arzula yokluğunu.
Hera’ya deki, annesi çok güçlü, bazen yorgun ama yılların ve zamanın getirdikleri üstünde iz bıraksa da savaşıyor. Onunla gurur duymak az geliyor Jack. İçinde dolan enerjisini ve gülerken, hissederken hayatı parlayan gözlerini gördüğünde filizlenen bir ağaç gibi toprağından, hapishanenden kurtulmuş ölüm mahkumuna dönüşüyorsun. Işık hiç olmadığı kadar parlak ve yağmurun serinletici ve arındırıcı gücünü keşfe koyuluyorsun. Düşüncelerine ve doğrularına karşı çıkıp bir şeyler deniyor de Hera’ya, bunu yapmanın bir insan için ne kadar zor ve cesurca bir şey olduğunu da fısılda kulağına.