Geceler ne ara bu kadar huşu içinde beklenen oldu, yıldızlar ve ay, pencerenin içine doluşan yaz esintisi ve perdenin tembel hışırtılarına eşlik eden müzikle sevgiye bakmak; çocuksu masumluğuyla orada öylece gözlerini kapatmış olanın anılarını bilip zamanla mücadelesine tanık olmak, işte bu ağlatır Jack.


Loş bir ışık odayı gölgelere bürür, sen çıplak uzanırsın ve kafan huzurun çarklarıyla doluyken her zaman böyle olmadığını kavrarsın. Değişen ne dersin kendine Jack. Değişen ne? Yanı başında uyuyan melek, ona sunduğun sevgi, kötü esprilerine gülen bir çift kahkaha mı. Bundan daha fazlası olduğunu biliyorsun, huzur bir gece kapını aralayıp misafirin olmadı Jack, onu öylece buyur edemezsin. Beklersin, hayat beklemek ve sana sunulanı almaktır belki. Beklerken verdiğin savaşla yorgun düşebilir pes edebilirsin; caziptir, yasak elma gibi lezzetli dokunuşları ile ilgi çekici bir hayalettir o. Uzan yatağında ve izle duvarı, gölge oyunları ve zihin durgunluğunu yaşa, düşünceler birbiri ardına tekrar tekrar düşerken kırmızı şarabını yudumla ve yapamadıklarına hayıflan; acı kendine, acı kaderine. Ölüm ensende, tüylerin kabarmış...


Bugün geç kutlanmış bir doğum günü pastasının mumuna üfledim. Alkış atılar ben utandım. Yaşım bir yaş daha yaşlı. Bir yaş daha yaşlı olmadığım zaman yaşlı olmak isterdim oysa. O zaman yelkenleri açıp okyanusa açılabilirim derdi annem Jack. Şimdi anlıyorum ki yaş hep beklenen başka yaşların gölgesi ile büyürmüş. Sen sıranı beklersin ve dalların uzar; eğer şanslı isen biri gelip seni budar, kırpar ama senden bir şey eksik eylemek için değil, kendine kapadığın gölgeyi aralayıp ışığa ulaşman için yapar Jack. İlk de korkarsın, ışık dallarını yakar, yapraklarının renk değiştirmesine akıl sıra erdiremezsin sonra ise sıcaklığı hissedersin Jack. O biri, işte o birini bulacak kadar şanslıyım.


Yaş ilerliyor, zaman ne dostun ne düşmanın. O sana kayıtsız. Diğer şeyler gibi. Onu alıp okşarsan, küçük oyunlarına dahil edip gülümsersen yüzüne, sana sevecen, sana dost olur. Yok karşına alırsan onu bir tutam kül yutar boğazın, tavada izlenen çatlak sıva izleriyle dolu bir hayatının içerisinde rutubet tutarsın, yosun alır gözlerin ve duyamazsın müziği Jack. Kızma zamana olur mu? Ne mutlu olduğunda alır elinden onu bir hırsız gibi nede kendini bir bataklığın içinde kıvranıp debelenirken bulduğunda çizmeleriyle ezer kafatasını; o izler ötede, mücadele edip kabul etmeni. Güneş ışınları aralanır o vakit, vakit geç bir fahişe olmaktan çıkar ne beklenen olur ne de kucaklanan. Hayat küçük anıların birikintisi ile oluşmuş bir çocuğun anıları...


Ne beylik sözler eder dururum Jack. Bazen beni boğazlamak istediğini biliyorum. Hayatı çözmüş bir aziz gibi dikilmiş sana bir şeyler fısıldıyorum. Oysa beyaz sakalım ve bilge bakışlarım yok. Zamanın doğuşunu izlemedim, kimsenin kimsesi olmadım bu vakitte kadar. İşte belki ondandır azizliğim Jack. Artık birisinin bir şeyim, renksiz tazaki gibi hayatıma girip meraklarını giderip yolcu ettiğim insanlardan daha fazlası var hayatımda. Beni görüp yanımda kalan, vücudumdaki izleri güzel bulan, soğuk esprilerime gülüp sözlerime kulak kabartan; bana değerli olduğumu hissettiren biri var hayatımda Jack. Nasıl tanrı gibi hissetmem ki sen söyle!


Şimdi loş ışığın altında uyuma vakti. Gece kapıda bekler. Yanı başımda bir nefes ki ne nefes. Ona katılıp sabahlara uyanma vakti. Yarınları bekleme vakti Jack.