Kayıp zamanın içinde, sıcak çimlere uzanmış çıplak göbekten akan yağlar; biri onlardan utan dedi, sen dedin ben dedim ve utanç hiç olmadığı kadar sert, sessizliğe gömülen gülümsemeden daha ağır bir yük, taşımak zahmetli fırlatıp atmak ise güç. Herkese açılan o koca yürek kendisinden kaçmak için çırpınıyor Jack. Burası olmak istenmeyen yer, korku dolu ve pis kokuyor, burası beni tanıyor, ağzımdan akan kırıntıları hatırlıyor, göbeğim şişikken gazımın olduğunu biliyor, buradan kaçmam lazım. Ejderhaların diyarına, mavi kelebeklerin yanan şehirlerin üstünde uçup elli yıl yaşadığı yere. Ağaçlardan eksik olmayan meyvelere sokulmamış kurtçukların olmadığı diyara götür beni Jack. Hayır, duymak istemiyorum, beni tanımayacaklar, içimdeki canavarı bilmeyecekler, bende herkes gibi gülebilirim, tuvalete gittiğimde kimse bilmeyecek ne yapacağımı, kimsecikler hemde. Uyuyan insanlar bilmeyecekler dünyayı yiyen canavarın yanları başında zamanı da yediğini. Kimse tanımayacak beni Jack.


Kaçan bir ayı vardı, çok bal yedi ve arıları kızdırdı Jack. Yaşadığı orman bir kitabın sayfasına sığdırılmış küçük bir yerdi. Ormanın en değerli peteği en büyük ağacında sarkarken yedi, hepsini bitirdi. Pençelerini yaladı Jack. Arılar kızdı ve açgözlü ayıyı, şişmiş kürküyle güzele olan saygınlığını yitiren bu canavarın doyumsuz bir canavar olduğu fısıldadı ormanda ki ahaliye. Kader, ayı için yalnızlığa yol alan bir ağ çizdi; onu gören tilki korktu ve kaçtı, kargalar neşelenmek için cevizlerini yanı başına bile fırlatmadı, balıklar uzaklaştı dereden, sincaplar ağaca çıktı hemencecik. Bir canavar vardı ormanda ve gözü hep açtı. Ayı korktu ve kaçtı yalnızdı artık. Sayfadan çıktı ve diğer sayfalara atladı, sisli ormanlara girdi, çok olmadan yalnızlık ve iğrenen bakışlar onu tekrar buldu. Ve derler ki Jack ayı hala kaçar dururmuş, ağzında hep bir bal hep bir utanç varmış.


Bir ayının utancını yaşayan bir çocuk anlatayım sana Jack. Tekrar tekrar yaşanan hayal kırıklıklarını harita misali suratına ve sırtına çizmeye çalışan bir çocuktan, yarına başka bir umutla, şimdiye bir şiddet, kan akıtmak isteyen bir çocuğu anlatayım. Ayna karşısında muhteşem bir fantezi kurulmuş, parmaklar tanrının elinden uzak ve nasırlı, tırnakların arasında kocaman bir utanç ve deli pişmanlıklar gizli. Hepsini vücuduna sapladı; yaralar ve irinler birikti Jack. Kurulan ütopya yerini kocaman bir distopyaya bıraktı, ne bir kahraman vardı bu fantezi de ne de bir şeytan. Toplumun ve yargıların ağırlığı bir çekiç gibi iniyordu vücuduna, kötü bir zanaatkar gibi çarpık bir dünya haritası çizdi suratına, sırtında kocaman yaralar ve deşilmiş oyuklar vardı Jack. Güneşi gölgeleyen lekeler bıraktı geriye Jack. İnsanların yanında kafasını eğecek utançlar yaşandı Jack.


Şimdi o çocuk başkalarının anısında gezinen bir aziz gibi dolaşıyor bu hatıralarda, başkası ağladı ve utandı o izledi, akıtılan kan başkasına ait, karanlıkta kendini güvende hisseden çocuğun kayıp bakışlarını başkasının bedenine sığdırıp yaşanmışlıkları hiç olmamış gibi teneke fırlatılmış Jack. Orada başkası var. Orada benden uzak bir uzaklık var ve içine bakamayacak kadar korkak ben var Jack.


Şimdi değişen ne, yanı başında uyuyan kadın uyanırken, bedenini saklarken ışıktan ve karanlığa sığınırken ona söylenen sözleri umutla sunmanın anlamı ne Jack. Anlamını biliyorum, sevgiyi hissediyorum. Orada öyle güçlü yanıyor ki bazen ve çoğunlukla gözler ıslanıyor kelimeler ağızdan çıkmadan. Aynı yolu farklı zamanlarda arşınlayan mamutlar olarak söylediklerime bir şeyler katacak kadar cesur hissediyorum işte Jack. Onun gözlerine bakıp fısıldamak, öpmek ve sorun değil diyecek kadar arsız olduğumu söyleyebilirsin, kızmam, alınmam ama şunu da bil ki Jack onu seviyorum ve gerçekten sorun değil.


İşte böyle dünyalar yaratırız, dolu kaygılar ve içinde değerlerin çiriz attığı küçük oyunlar oynarız, başkasının yanında olmak kadar açıdır yalnızlık, yalnız olmayacak kadar çaresizliktir bir başkası. İstenen fanteziler hep yarım kaldıkça istenir, ulaşılan varlık bilinir ve uzaklara savrulmalıdır çünkü onun varlığı hayallere sığdırdığımız karanlık yanımızdır Jack. O hep eksiz ve istenilen olmalıdır. Sevgi hep aynı çizgide yol almaz çünkü düz çizgi de yol olmaz. Varlık hep sakin kalmaz, sakin olan var olmaz. Zorlukların içinde yaşan kocaman kaos, insanın içinde yaşan dehlizler ve fırtınalar olmadan o insan başkasına benzemekten kaçamaz. Utancına gizli kokularını gizleyen kadına, kadınıma ne demeli Jack.


Oturup düşünüldüğünde her şey pek anlamlı. Dün bir damla gözyaşı döküldü, bugün fazladan bir dondurma eridi, yarın pişmanlıkla geçirilen hayata bir mum yakıldı ne fark eder; güldüğünde, yüreğinde bir dinginlik varsa kızgın yağlar damlatan göbeğine kim laf etmiş etmemiş ne katar, gül sevgilim ve fazlalıkların fazlalığından kurtul, sana gülmek çok yakışıyor. Dimi Jack...

.