Hane uzun kılların vardır ya kaşınır durur, sinek ısırığı ararsın, tırnakların kirlimi mi diye bakmazsın bile, orada seni rahatsız eden bir şey durmadan ilgini çeker üzerine, onla yaşamayı öğrenirsin Jack, kıllısın ve kaşınacaksın. Basit ama gerçek. Bu basitlikte yaşamak ne korkunç bir yandan. Anlam veremediğim bu basitlik rahatsız eder durur. İşte tüm o insanlar bu basit şeyi fark etmeden gülüyor Jack, öpüşüyorlar, yemek yiyip sahilde şarkı söylüyor, benim ise merak ettiğim kaşınmalarını görmezlikten gelmeyi nasıl başardıkları.


Duşa attım kendimi ve onun bileklerime sarmaladığı ipin teki koptu sıcak suda, ilkte ayrıldı sonrasında dağılıp kendini bıraktı. Kızdım hane, birazda hüzün çöktü üzerime. Basit bir ip, belki kaşındıran cinsten ve bir çöp parçası. Ama onun eli değdiydi Jack. Bileklerime düğüm atarken odaklanmış koyu gözlerini hatırlıyorum, nasıl basit bir ip olabilir ki. Bu da bana anlam hakkında atıp tutmam için bolca düşünce gebe etti; ölümün olduğu anlamsızlıkta en küçük ve ötekilerin değersiz gördükleri şeyin ne kadar büyük olabileceğini hatırlattı, anlıyor musun Jack.


Anlam aranan bir şey olmadığını, yaz ayında sırtından akan terin çatalına doğru yol alırken biraz utana sıkıla yürüdüğün bir vakit ensenden yakalaya bilir seni. Ya da dağınık odandan Fransız bir düşünür gibi sigaranı içip paran olmadığı için şarap yerine kahvenden yudumlarken birden hortlar karşına. Ya da bir kızın gözyaşlarında, gülüşünde ve dudağına bulaşmış dondurma kırıntıları da var olabilir. Buna amin derim işte Jack.


Yaşam, kocaman şeyler gizleyip bir gün yok olacak olan... Düşünüyorum da ne çok anlamlar ve huzura giden kapıları aralandı ona. Mutluluk neydi, huzur bulunan bir şey mi, korkularından sıyrılıp kendimizi yetersek soluklanma şansımız var mıydı? Bilmem Jack, bunlar büyük sorular. Ama şunu da fark ediyorum. Biz yalnız olmayı seven mamutlar bile buzların dağları örtüğü, yaşamın rüzgârda savrulup kıyılara ceset bıraktığı anlarda şarkımızı söylemeye devam ederiz. Neden biliyor musun, çünkü birisine, bizi anlayan, şarkımıza kulak verip karşılık veren birisine ihtiyaç duyarız. Bu gerçeklik bende uzun süre penceremi kapatan bir perdeyle kaplıydı Jack; onu aralayıp bakmak aşağılık ve kendime yapabileceğim en korkakça şeydi. Ötekisine ihtiyaç duymak. Çok zayıfça. Fazla aptalca hane. Ben yalnızım ve diğerleri, diğerlerine ihtiyaç duyan zavallılar. İşte düşüncem buydu anlıyor musun?


Başkası ile yapılan her konuşma kendimden eksildiğim bir yok oluş, düşüncelerimi çalına hırsıza uzatılmış sert ikazdı. Yalnızlık ondandır yüceydi ya hane benim için. Acılarım ve her şeyimi bir kutunun içine sok, anahtarı ye ve kimsenin haberi olmasın. İnsan kendinsen nefret etmesi için en küçük bahaneye sarılabiliyor Jack. Evet, sıcak hava da kaşındıran kıllar gibi.


Kendine en güçlü yanım dediğin şeye dön ve tekrar bak, tanrı gibi ince ayrıntılarla süslediğin varlığında korktuğun her şeyi orada bulacaksın Jack. Biz yaşama fırlatılmış olanlar, kokuyoruz, ondan ya da şundan. Ellerimiz hala hantal ve nasıl seveceğimiz ve ya yaşayacağımıza söylenmiş her şeyin yalan olduğunu biliyoruz. Nasıl mı. Hisler Jack. Onları gizleyebildiğin kadar gizle ve yarattığın karakterinin içine sok. Kendini önemli hisset ve acıların daha yüce olsun anlıyorsun dimi? Ama hisler hep yanlış bir müzikle aptalca dans ettiğini söyler, sen de bunu bilirsin. Aptal olmak kim ister ki.


Şu insanlara bak, kendilerini bir şey sanırlar, işleri ve çocukları var; ceplerinde paraları ve yüklerini taşırlar, hissettikleri şeylerin çoğu bahçelerinde gömülmüş hayalleri, çocuklukları ve bir zamanlar yiten umutları var. Benim neyim var, biraz korku biraz melankoli ve çokça o.

İlk de hayatın anlamını sorgularsın. Serin bir duş alacak kadar şanslıysan, kılların fazla olacak kadar ise şansız olup kendini kaşıyorsan, bir şeyleri düşünecek zamanın vardır her zaman Jack. Bazıları yürürken düşünür bazıları ise tuvalette ıkınırken. Bana öyle bakma, pis sırıtışını da sil, ciddi bir şey anlatıyoruz burada Jack. Hayat mayat işte.


Şimdi olmak istediğim kendim ve hayallerim hakkında biraz daha az endişeliyim. Gönder gelsin diyecek kadar aptalımdır belki de. Sınavları iplemiyorum, yazıyorum ve biraz da odam dağınık. Ama biliyorum ki onla olmak istediğim şey... Tamam lafı uzatmayacağım Jack. Onla olmak istiyorum anlıyor musun. Bir ötekisi hayatımda kocaman yer kaplayıp huzuru hissettirecek kadar kendim olmamı sağlayarak utançtan alı koyuyor benden. Onlayken hayat biraz daha katlanır ve yaşanır Jack. Belki hayatın anlamı falan boş beleş laflar. Yanında fütursuzca ağladığın ve aptalca şey anlatıp yüzün hala kızamıyorsa şanslı herifin tekisindir. İşte ben o şanslı herifim Jack.


Hayat birisi ile paylaşınca, o birisi eski denizci şarkılarından hoşlanıyor, biraz da dalgın bakışlı ve sabahları pek enerjikse neden güzel olmasın ki. Hem güzellik nedir ulan Jack. Hep kahkaha ve dans eden çiftler mi geliyor aklına. Dur. Anlatayım sana o zaman: bir oda hayal et Jack, baya ağlandı içinde, iki kişinin hayalleri ve uzaklıkları yazıldı duvara, pişmanlıklar ve kırgınlıklarla doldu bazen, bazen ise kocaman kahkahalara gebeydi, bir oda hayal et ve iki mamutun sığdığı, yarattıkları şeyin sadece onlara özel olduğu, korkuların hiç olmadığı kadar cesurca söylendiği bir odaydı bu Jack; o odayı bir beden olarak hayal et ve huzuru, o karmaşanın içinde, günün sonunda birbirini dinleyip anladıklarını. Biri diğerlerine söylemekten çekindiğini söylerken güldüğünü, hayat hakkında zamanla öğrenilen şeyin çok fazlasını o tanışıklıkla beraber öğrenildiğini... İşte ben buna güzellik derim ulan!


Kıllarımdan bahsedip biraz kendimle dalga geçmek istediğim yazının anlamlara ve hayata kayması da pek ciddiye alınmaması gerek dimi Jack.