Bugün çok sigara içtim ve hala içiyorum Jack. Sabah ağladım, duşta güldüm ramen yaptım aşkıma. Yedi ve beğendi. Çok yerim dedi ve ben ye dedim Jack. Seni de yerim dedi bende ye dedim.


Şimdi uyuyor, elleri dudağında zor nefes alarak kıvranmış bir varoluş sembolü, gözleri açıkken acının ve anlamsızlığın derinliklerinde ışığa kapanmış biri. O şimdi uyuyor Jack ve ben şarap içiyorum.


Dışarıda sıcağın altında bakkal bakkal gezdik, bir sokak ve diğer caddeler, oturulan cimler ve koparılan vişneler, fotoğraf karesine gülümseyen çocuklar ve gökyüzünde uzanılan yerleri arşınladık. Onun gözleri daldı benim çenem açıldı; hayat ve mutluluk konusunda aham kestim, güneşin yarında parladığını söyledim o dinlemedi. Acı konuşuyorsun dedi ben susmadım. Onu öpemedim. Öpüp tüm sorunlarını bir silgi misali hayatından koparıp atamadım. Çaresizlik tüm vücudumu titretti, sevdiğin insanın gözlerinde acıyı ve boş vermişliği görünce ruhumdan fısıldayan kelimeler beni yalnız bıraktı. Ben geveledim o inanmadı Jack. Bende inanmadım. Acı olan bu. Sözlerin ve doğruların yaşayan bir his içinde nasıl derede sürüklenen bir çöp parçası olduğunu gördüm. O kadar korktum ki belli edemedim. İşte yine hayat yapacağını yapıyor, güzel olan her şey gibi o da uzaklara savuluyor; ben yine izliyorum, ne sözlerim ne de gerçeklerim bir anlam katıp yanıldığımı söylemeye cesaret edebiliyor. Çaresizim Jack. Kendimi aptal gibi hissettim.


O dondurma yerken, bir tane daha derken lütfen kendini kötü hissetme ve yük olduğunu düşünme dedim içimden. Göbeği şişmiş, parmaklarla işaret edilen o güzel kızın yerine herkesi yemekten çekinmeyen bir canavar görme demek istedim, sustum. Dondurma yerken ne kadar tatlı olduğunu düşündüm. Dudaklarında kırıntı kaldığında öpmek istedim, ben bekledim. Sessizlik uzadı ben konuşmadım. O da sustu.


Sonra konuştu ve anlamsız dedi hayat. Şuan her şey anlamsız ve kayıp giden bir yıldız gibi önemsiz dedi. Ben ise cevap veremedim; söyleyecek bir tek kelamım olmaması beni sinirlendirdi Jack. Haklı olmasına sinirlendim. Kurulan her şeyin ölüm karşısında yok olacağı gerçeğini yalanlayacak bir tek fısıltım olmamasına karşın sessizliğe boyun eğmek zorunda kaldım. Kendimi zayıf ve aptal hissettim. Onun bu düşünceler içinde kendisini saldığında, gülüşünün yerine asılmış bir surat ve kaçamak gözlerini benden başka her şeye kaydığında alındım ve sustum. Kelimeler öyle yetersiz kalıyor ki bazen boğazında bir yumru, bir dikene dönüşüyor, nefes almak haram.


Şimdi uyuyor ama öncesinde dakikalarca ağladığım sıkıcı konuşmalarımı dinledi. Ağladım ve burnum sümükle kapandı. Şarabı hızlı içti ve gözleri perdelendi. Şimdi uyurken ne kadar güzel olduğunu zere kadar bilmeyecek. Ne acı.


Gitmekten söz etti Jack. Gitmesinden korkuyorum. Onu istemediği korkuyla ve ne yaptığını bilmediği bir hayatta tutmaya hakkım var mı. Biraz gözyaşı ve bir kaç duygusal sözlerin eşliğinde elimi tut demek ne kadar doğru Jack. Yaptığım ve söylediğim şeyler ne kadarı iyiye hizmet ediyor lütfen söyle Jack. Çünkü ben hiç bir şey bilmediğimi anlıyorum, doğrularım onun kadar sağlam kazığa bağlanmamış; hep kopuyor ve ben yamalaya yamalaya gerçeklikten kopuyorum. İpin uçunu kedi yedi ve ben devam ediyorum. Onun doğruları sağlam ve acı çekiyor. Ona acının varlığını kabul et diyorum ve kendime dolu yalanlar silsilesi yaratıyorum. Küçük bir oda ve içinde yabancısı olduğum çizimlerle kitaplar dolduruyorum; bir zamanlar özlediğim benin ritüeli ile dans etmeye çalışıyorum müziği duymadan. Benim için acı ne Jack. Neyden bu kadar korkarak saklanır dururum. Bilmiyorum, en azından o biliyor.


O uyuyor ve ben sigara içiyorum. Bilinmez yarınlara kadehim kalkarken ben içiyorum Jack. Hep son uyuyan ben oldum. Ya hava karardığımda düşüncelerim perdeledi ya da güneş parıldayıp herkes uyurken ben yorganı altına sığımdım, tıpkı bir çocuk gibi. Şimdi bir çocuk olamayacak kadar acı çekiyorum, seviyorum ve mücadele ediyorum.


Korkulan yarın Jack benim için, dün yaralarla dolu ve kapandı, izleri her yerimde ama yarınları kurtarmak derdim. Onlara tercih eyledim ve pişman değilim. Tercihlerim acımı kanattı, algımla oynayıp doğrularıma bir rota çizdi. Şimdi pusula kuzeyi göstermiyor ve ben kaybolmaktan korkuyorum. Onu kaybetmekten ve azgın dalgalarda kaybolmasından korkuyorum. Bir çok şeyden korkuyorum Jack. Alınan yetmiyor bazen. Bazen sadece hatırlar içeresinde debelenirken tadını çıkarmaktır hayat Jack. Ben hiç bir şey bilmiyorum.


Güneş göçtü, kanepede uzanan bir şarlatan misali bu kelimeleri döküyorum buraya, olmayan sana yazıyorum. Dinle ve tek kelime etme Jack. Ona söylemelik mektuplar yaz, onu güldürmek için gülümse ki yarınlardan korkmasın. Buna inanıyorum işte. Onla gülmeye ve ağlamaya inanıyorum, o ise bulduğu kendisine. O bulduğu sonlandır diyor bazen her şeyi, kaç ve kurtul. Yeterince çekilmiş acı ve anı var orada. Bir çırpıda köşeye atılmaz ki hiç bir şey. Ya da atılır mı Jack, bir şey söyle. Birisi bana ne yapacağımı söylesin. Bir zamanlar öldürdüğüm tanrı gökten belirip asası dokunsun mesela yer yüzüne, kilise de yükselen koronun evrensel dinginliği sarsın vücudumu ve doğrularla ışık sacayağım. Beyaz sakalım olmasını dert eylemem, kırışmış bir alın ve beyaz cübbeye de.


Yapılması gereken hakkında tek kelimem yok, yarınları kurtaran bir Mesih hiç yok. Yalnızım ve bastonum zamanda var olmamış bile. O uyuyor ve ona söyleyebileceğim tek şey sorun değil demek.


Dişini sık diyemem, elimi tut, güneşi bekle, ertesi sabahları aynadaki diğeri ile sarıl hiç diyemem. Hayır, o benden de zeki. Daha iyi anlayan bir dünyası var, bulduğu ve bırakmak istemediği bir benliği. Oysa ne kadar çok benliklere bürümüş kendini. Alın size dolu ben dercesine. Sessiz ve cesur ben, gözü pek ve dünya umurunda olmayan ben, herkesi bir çırpıda yiyip sessizliğe bürünen ben. Size ne lazımdı?


Görmez ki kendini boynuna ip dolayan mahkum, maskelerden arındım dersin ertesi sabah düşüncelerin giyotinin altında kanlarla kaplı. Biri kirli elleriyle kaldırıp gösterir halka maskelerini. Her ağızdan bir sözcük, biri ağlar diğeri kahkaha atar. Ötekisi kendinden geçip çocuğunun eline bir taş iliştirip fırlatması söyler. Aç kollarını ve kabul et, dünya böyle bir yer. Bu onu ne çirkin yapar ne de bir cennet Jack. Hayat anlamsız, hayat kaypak bir dansöz. Her tuttuğunu hissettiğinde kaybolan bir illüzyon. Hayat bu işte. Biri dokunursa kalbine, hissedersen kendini zamanla varlığını işte o zaman bir değer biçilir ölüme karşı; karşında durmak marifet değilmiş, yaşayacağım ve acını da bir kadehe doldurup içeceğim dersin. Bu kokutmaz. Hayat bir kenarda hep anlamsız ama sabah öpücükleriz ellerinde yarattığın dünyalar hep var olan bir tutam anlamlardır belki. Yediğin ve vücudunda sindirilen her zaman, sende iz bırakan bir andır. Her lokman sende iz bırakırken akıp gitmesini isteyemezsin. Hayat bir yandan da budur işte Jack. Hayat belki de çok şeydir kim bilir. Sen biliyor musun doğru ce

vabı?