Sessizliği kabul et dedi kendine canavar diyen, korku keskin ve korku bıçak gibi ardında iz bırakırken aziz olan korktu Jack. Tüm düşünsel dünyası tek tek yıkılıyordu, ruhunun derinliklerinde biriken sorumluluklarına inen balyozların sesinden korkuyordu; kirli elleriyle inşa etmişti onları, anıları ve fedakarlıkları ile yükseltmişti bulutlara. Şimdi yıkılma zamanı dendiğinde hissettiği korkuyu sen tahmin et Jack.


Sesler her yerde. Kocaman bir okyanusun yuttuğu inançlar çatırdıyor, üstüne kurulu olan doğruların bir sonbahar yaprakları gibi savrulduğunu gördüğünde çenesini açıp bir şeyler geveliyor Jack, korkuyor. Bir ses olsun ve sessizliği yırtsın istiyor.


Ama sonra boş bakan gözlerle canavara bakıyor. Nefes alışı sakin, ruhunda meltem esintileri kol geziyor. Bıçak kesmiş ve kan akmıyor, bıçak kesmiş ve yanı başında oturan canavar korkuyla ondan uzaklaşıp kaçmamış Jack. Aziz artık korkmuyor, o anın içine fırlatıldığında dehşete düştüğü özgürlüğün hafifliğini sigara dumanları ile sislendiği oda da hissediyor. Birilerini tatmin eden bir varoluşun iplerinde dans eden kukla olmak değildi istediği, istediği üstesinden gelemediği varlığının kontrolünü başkasının devir alması idi. Şimdi ipler koptu, şimşekler çakmıyor, piyanonun tuşları eksik ve müzik gürültülü çıkıyor. Duymamak imkansız; ezgileri bulutların üstüne düşen ışıklarla beraber kuşlara eşlik ediyor, araba egzozlarında dolaşıyor, bir kedinin esnemesinden kaçıp okyanusa açılıyor. Müzik her yerde ve aziz ondan kaçamıyor, kaçmak istemiyor Jack.


Canavar çoktan kabul etmiş sessizliği. Orada öylece otururken her şeyi tüketen ağzını yokluyor, dişlerinden kaçamayan ruhları öğütüyor, takılanları diliyle çıkarıyor ve ojeli parmaklarıyla içeriye, her şeyin sonu olan midesine atıyor. Ye ve yok et. Bu onu özgür bırakıyor, azize öyle diyor. Ben onu buldum ve şimdi terk edemem, o yoktu ve yalnız başıma yürüdüm sokaklarda, yalnızdım ve ağlayan yoktu benim için ve şimdi canavar durmadan istiyor. Onu da istiyor, bunu hiç kaçırmıyor, şu midesinde bile, oradaki anlamsız bir anlam aynası, kırıp geçmek istiyorum... Canavar sessiz ve sessizliğin tadını çıkarmak istiyor, azize uzattığı elini tutmasını ve aşağıya, hiçbir şeylerin diyarına davet ediyor Jack. Aziz kabul ediyor. Aziz Canavara aşık. Aziz zaten boşlukta, sadece orada olduğunu inkar eden bir yengeç gibi hissediyor; suda yaşayan ama yüzemeyen, kabuklardan ev yapan ama dalgaların sesine eşlik edemeyen biri gibi. Canavara katılıyor korkuyla, canavardan korkmuyor.


Sessizlik böyle bir şey, unutulmuş ve ötekilerinin sesinde kaybolmuş, yiten bir şey. Unutulan şeyler hep hatırlandığında acı verir, onları okşamadan önce ellerinizde ve kalbinizde çizikler birikir. Unutulanların yitik mezarlıkları hep görkemli değil midir? Bir çocuğun kahkahası dolanır hafızalarda, kocaman bir utanç oradadır, patlamaya yakın sakız gibi beklenir ve patladığında oluşan sesten eser kalmaz.


Sessizliği kabul etmek Jack diğerine hoş çakal demek değilmiş, yanındayım ve elimi tut diyebilmekmiş. Geç öğrenilen bir dans bu, ayakların kendiliğinden uyum içinde hareket ettiği, eteklerin havada süzüldüğü bir ahenkmiş. Yılların ve zamanın durgun yüzeyinde yansıyan kocaman bir boşluk ve içinde ne olacağını tahmin edemeyeceğin ve ettiğinde ise ondan kaçamayacağın bir sarılma gibi seni kucaklayan bir şey.


Canavar uyurken, her şeyi yerken aziz orada sustu Jack. Sorun değil dedi ve buna inandı. Beni kır ama zamanın üstünden akıp gitmesine izin vermelisin demeyi es geçmedi çünkü o bir azizdi Jack. Ne bağırmayı öğrenmiş ne de doğru düzgün tükürük saçarak nefret etmeyi, hep bir yanı çocuk, hep bir yanı anlamanın derinliğinde bulmuş yaşamı. Şimdi ona kalkıp bağır diyor canavar. Sesini duymak ve korkunu hissetmek istiyorum diyor. Onun sesi hiç bir zaman olmadı ki Jack. O sıradan bir aziz işte. Kare kafalı ve her şeyi anlayıp anlıyorum diyen bir şarlatan belki. Aziz kıyafeti giymiş bir hırsız, düzenbaz ve belki de canavarın ta kendisidir Jack.


Hep bir soğuk havalar esen bakışlarında acıyı derin ve kimsenin anlamadığı kadar içten hissetti aziz. Gözlerini kıstı belki, gözyaşları kuruydu, yüksek sesle saldığı küfürleri yoktu, ne hissediyorsun diyen kelimeler anın dışında yaşan bir yabancı hissi yaratıyordu ötekilerine, her şeyi anlamak istiyorsun hissetmek değil deniyordu belki ama hep hissetti Jack. Nedenleri ve kocaman anı yığınından, yaptıklarını ve hissettiklerini gün yüzüne çıkarmak pekala mümkün ama aziz, ben böyle biriyim işte diyor. Canavar sonunda bunu anlıyor, aziz anladığını biliyor ve herkes, her şeyden bir tutam anlıyor Jack.


Bugün, sessizliğin ardında bırakıp yok etmeyeceği kadar büyük bir sevgiye gebe olduğunu anladı aziz Jack. Doğum yakın belki ve zorlu olacak; göbek bağı kopmamak için direnecek, çığlık, boş yaşam dolu beyazlarla boyalı oda da hayata atılmak için aralamaktan kaçınacak, başkasının sıcaklı ile sarılmak ne demek öğrenilmek istemeyecek belki, kaçmak hep daha yakın ve o hiçliğe tekrar dönmek hep daha lezzetli gelecek ama bu doğum hiç olmadığı kadar güzellikleri de beraberinde taşıyacak Jack. Aziz buna inanıyor. Aziz bunu biliyor.


Canavar gülümsüyor.


Canavar uyandığında hep güzel gülümsüyor Jack.