Pencere kenarında yükselen uğultuya kulak kabartırsın, sensiz kocaman bir hayat fışkıra dursun sen sigaranı içersin. Odan dağınıktır, dişin sarı ve yanaklarında birikmiş gözyaşlarının ahı vardır Jack. Kirpiklerinden bir kaçı eksik, kaşlarında olmaması gereken tüyler gözüne çapmaz, sen ise kendini hep aynı şeylerin içerisinde aynı kişi hissedersin. Sakin bir dinginliğe bırakırken kendini neden ağladığımızı düşünürsün, neden gözlerimiz sulanır Jack. Cevap basit: varlık bir başkasına göstermek ister kendini, yardım et üşüyorum, içimde bir canavar var ve susmuyor. Beni gör...


Kimse tarafından görülmemiş bir gölge besleyen aziz geceleri damda ne yapar Jack. Güvercinlerini öldürdüler, sulayacak çiçekler soldu, boşluğa saldığı çığlığına kendisi bile sağır. Kimse onu görmedi anlıyorsun dimi Jack. Görünmez olmak iyi dedi o da kendine, yalnızlığına yem attı ve besledi, korkma dedi yanındayım, gözleri hep bir başkasını ararken. Yalan söylemek, özellikle kendine, keşfedildiğinde cehennemi yaşatır Jack. Tüm dünyanı üstüne inşa ettiğin doğrularının o gerçekle savrulup kıtalara savrulmasını izlemek, işte acı budur. Aziz bundan kaçtı, aziz gerçekle parçalandı Jack.


Şimdi daha bir iyi dünya vaadiyle mi dolu yüreği, korkularını yendikten sonra hayat elinde hediyelerle bekleyen bir Noel Baba kılığında mı çaldı kapısını. Saf olma Jack. Hayat hiç bir zaman ne iyi ne de kötüdür. O kayıtsızdır anlıyor musun? Tanrı yarat kendine, ailene sarıl ve sevgiyi öp ama hayat hep kayıtsızdır. Bu ne büyük acı. Nasılda görülmek istersin oysa. Biri bana baksın, hayır, aynadaki diğeri değil, sadece biri.


Aziz öğrendi, aziz çuvalladı ve korktu. Hala korkuyor, yüreğinde bitmeyen bir dalga hala köpüklü ve sert esiyor limana. Belki liman hep bir kurtuluş, feneri olan bir umut ama varılamayacak kadar uzak bir yerde. Sarhoş denizcilerin uydurduğu bir efsanedir. Ölümsüzlük ve huzuru vaat eden bir şarlatan. İştah açıcı bir hayalin kokusudur, aziz bunu asla bilemez. Kimse bilemez Jack.


Birisi ona büyüceksin dediğinde inatla kafa sallar durur. Asla! Büyümek bir şeylerini yitirmek demek, çiçeklerin rengini unutmak, yağmurun kokusundan nefret etmek demek, kim ister ki büyümeyi. Ama aziz büyücek, bunu biliyor. Kendisinde verdiği değerin karşılığını alması istenilecek, saf olma, biraz kendine saygın olsun denecek. Aziz büyüyecek ama değerini hiç bilmeyecek. Bunu biliyor, değerli şeyi değerli kılanın verdiği olduğunu anlayacak kadar büyük, karşılığında acının pedalları hızlansa da, dişleri etini kemirse de doğru olanı yapmaya devam edecek kadar saf kalmayı arzuladığını söylüyor. Kalacakta. Bu dünya fevri davranan bir çocuk gibi sürekli istiyor Jack. Her şeyden bir tutam, elinin altındakine bakmakla bırakmak bir artık. Sırtını dönüp kaçmak erdem, iyi olanı ise kimse bilmiyor, azizde bilmiyor. Sahi Jack iyi ne?


Şimdi biraz kalbi kırık, biraz sisli bakışları ve saçları dağınık. Acının ve umutsuzluğa yelken açmış ama yarın rotası tekrar o efsanevi limana yelken açacak, bunu biliyor. Hayat böyle bir şey ve kabul etmek lazım. Uyuyan uyandığında daha çok sevecek, suratında bir sırıtış dolanacak, hülyalı.


Hayat bu değil midir Jack. Büyürsün, düşüncelerin, o kazıkla bağladığın düşüncelerini senden uzağa yol adlığını izlerken kaç kez gözlerini kısıp baktın ardından, kaç kez düştün...


Şimdi başarısız ve ne yapacağını bilemediğin zaman bırak kendini. Seviyorsun ve bunu biliyorsun. Yazmayı bırak ve git sarıl ona, yanağını öp ve uyu onla.


Uyandığında başka şeylerin başka zamanlarda bulacaksın.


Şimdi git sarıl ona aziz.


Yazmayı bırak...