Saatlerce peşinden koştuğumuz yaban domuzu beceriksiz grubumuza galip gelmiş ve hepimiz epey yorgun düşmüştük. Avın başarısız olması sebebiyle aramızdan birinin cezalandırılması gerektiğine karar verildi. Tanrı Quetzalcóatl'a dualarımı eksik sunmuş olmalıyım ki cezayı çekecek şanslı kişi bendim. Yaşadığımız yer olan Teotihuacán'a hayli uzak bir ormanın tehlikelerle dolu derinliklerindeyim. Yanımda en sevdiğim mızrağımla birlikte kadim fihuan ağaçlarından birine sırtımı yaslamış halde dinleniyordum. 


Şanssızlık da bu ya, kaldığım yerde bir süre uyumuşum. Uyandığım vakit, biri altın diğeri gümüş rengindeki iki temkinli göz boydan boya beni süzüyordu. Olanca ağırlığıyla karşımda muhteşem bir jaguar vardı. İlk karşılaşmamızdan biraz sonra harekete geçti ve ayağımın birini kemirmeye başladı. Kemiriyor, biraz daha kemiriyor ve sıkılınca bir süre etrafımda dolanıyor, sonra kaldığı yerden keyifle devam ediyordu işine. Onun için basit bir oyundu bu. Alay ediyor ve ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu. Çenesi öylesine acımasızdı ki kuvvetli bir çatırdı sesinin ardından müthiş bir acıyla olduğum yerde kıvrandım. Etimi iyice çiğnedikten sonra sıra kemikli bacaklarıma göre daha cazip olan kas yığını baldırlarıma gelmişti lakin iyice yorulmuş olacak ki geri çekilerek bir süreliğine dinlenmeye karar verdi. 


Çaresiz halde çırpınırken birden karşımda bir sinekkuşu belirdi. İlkin önemsemedim ama sonradan anladım ki bu güneş ve savaş tanrısı Huitzilopochtli'nin ta kendisiydi. Bir anlığına acıya dayanamayıp öldüğümü sanmıştım ancak yanılmışım. Koruyucu tanrı beni kurtarmak için gelmiş olmalı diye düşündüm. Öyle de oldu. "Mızrağını kullan, sana güç verecektir" dedi bir ses. O an yanı başımdaki mızrağa davrandım ama saldırmakta tereddüt ettim. Çünkü halkımız bu kutsal hayvana zarar verdiğimi öğrenirse beni tanrılara kurban etmek üzere tapınağa götürürlerdi. Bir savaş esiri gibi ölmek istemediğim için sinekkuşundan yardım diledim. "Böylesine bir hayvanın gücüne diyecek şey yok, ona karşı ne yapabilirdim ki? Ama belki sen onun hakkından gelebilirsin yüce tezcatlipoca." 


"Mızrağını kullanmaktan başka çaren yok ölümlü. Başka türlü sana yardım edemem. Hazır olduğunda mızrağını hayvanın görmeyen tarafına hedef al" diyerek karşılık verdi yüce olan. Az evvel karşımda kayıtsız halde oturan hayvanın şimdi keskin gümüşi bakışını yakaladım. Konuşulanları anlamış olmalı ki yerinden bir anlık hışımla fırlayıp yaydan çıkmış bir ok gibi üzerime atıldı. Ağzını sonuna kadar açmış, uzun kesici dişlerini sergiliyordu. Bu boynuma saldıracağının işaretiydi. Diğer yandan delici pençeleri önce yüzümü ardından vücudumu parçalayacaktı hızlı saldırılarla. 


Her şey beklediğim gibi oldu. Jaguarın beklemediği şeyse dişlerini boynuma geçirmesinden hemen öncesinde son bir hamleyle mızrağımı hayvanın sol tarafına almış olmamdı. Böylece aynı anda ikimiz de kanlar içinde kalmıştık. Ben acıdan mahvolmuş halde son anlarımı yaşarken jaguar da bu beklenmedik hamle karşısında hayret edercesine altın gözüyle beni izliyordu. Gözlerim yavaşça kapanırken böylesine güçlü ve kutsal bir varlık tarafından gururlandırılmanın basit savaşçılar için son derece onurlu bir hediye olduğunu düşünerek rahatladım.