ağrıdıkça aksayan ve azalan benliğimi kaybetmek için

ellerimle evine ateşten filbaharlar getirdim

omuzlarımızdaki yükler hira mağarası'nda yankılanır

cezamız olan hayatı bir gün ölmek için yaşarız

şakaklarımdan sakallarıma uzanan bir ilahi

unuttuklarımızı uyuşturur

geceyi bekleyen bizlere ölüm daha çok yakışır


kendisini unutmayı başarabilen insan, bir gün kendisini hatırlamak için unuttuklarının bedelini öder. unutuldukça kendisini hatırlamak için tanrılar yaratır ve bu tanrılar kendisine çok benzese bile nefret eder yarattığı her şeyden. hayattan kaçmasını bilmez yaşayamadığı için ve kendisine tutsak olur.



boğazımızda kalan yaşamın son tortuları

şiirler kusmama vesile olduğu için,

hançerliyorum dolunayı

küheylanlar, sıtmalı ağaçlar beklesin beni sonsuzlukta

sonsuzluk elbet içine alacak beni

sonsuzluğun yarattığı bu boşluğu tanrılar ve imgelerle dolduruyorum

atlar da düşer ağaçlar da kurutur köklerini


yankılanan çığlığına sağır kesilme artık

yahudi duası dilimde;

sonsuz bir mevta,

sanki hiç susmamış gibi,

ikiye bölüyor kutsallığımı.

uzanıp zeytin ağacının gövdesine,

susabildiğim kadar susarım ben de.


söylenilmek isteneni dudaklar değil gözler söyler

asırlardır yüreğimde olan

bu boşluğu,

gözlerime sığdırırım.

ve

susmak anlam kazanır

borsalar bitap düşer


sen hayatımın başladığı yerdesin

dağlardan geliyorsun üstünde dünya gamı

çiçeklenmiş yanakların;

yaman uçurumlardan daha derin bir bakışın,

gönlümü yeşillendiren masalların var belinde.

dünyamı unutturuyorsun ve bütün şiirler yıldız oluyor kirpiklerinde

içime yağıyorsun, içim güzelleşiyor


yüreğim zift gibi dağıldıkça siyaha bulanıyor

kürsülerden ve köprülerden daha insafsızım

yolumu kaybetmedim çünkü hiç yolum olmadı

terk edemedim terk edilmişlik hissini

bu yüzden uzuvlarımdan

ve

yüreğimden vazgeçmeyi denedim

yüreğim, sen benden vazgeçme


yüreğimde yüreğini saklıyorum küçüğüm!

aslında bu şiirde senden bahsetmek istemiyordum.

ama söylenenler ve söylenmeyenler bir tarafta kalsın

böylece öpebilirim yüzyıllar boyu beni beklemiş,

ölümün kızıllığından rengini almış dudaklarını

bizim ölümümüz mitlere yakışır belki

tırtılın kozasından çıkmasına yardımcı oluruz.


içini doldurmak istiyorum küçüğüm!

sen benim karanlığımsın

seninleyken nefes alabiliyorum

sen benim çocukluğumsun

ve ben seni rüyalarıma saklıyorum

bütün her şey için geç kalınmışsa,

rüzgâra adımı fısılda.


jam moritur, Lamia!