''Dur dur, ölecen, ben geçivereyim, jetonun yanmasın!''


90'lar atari salonları... Atari salonlarında oyun bilmeyenlerin en büyük kurtarıcısının en meşhur repliğiydi bu. Oyun kenarında sessizce beklerdi... Baktı karşı tarafın canı azalıyor, hemen atlardı: ''Dur, geçivereyim...'' Böyle böyle hiç cebinden para çıkmadan bir sürü çaylak oyuncudan oyun nasiplenir, bazen turu geçse de: ''Dur oğlumm, ileride canavar gelecek, az daha oynayayım, sen şimdi orayı geçemezsin! Ondan sonra veririm.'' derdi...


Benim atarim yoktu, babam da oldum olası sevmezdi bu fikri. Ne zaman çocuğu benimle yaşıt bir komşuya misafirliğe gidilecek, hele bir de atarisi olduğunu biliyorsam sevinçten uçardım: ''Oleeeeey!'' Evin en soğuk odasında kurulması muhtemel atari fikrini bir türlü aklımdan atamazdım yolda. Bazen gider gitmez çocuktan şöyle bir cümle dökülürdü: ''Yaa atari oynardık da annem izim vermiyor...'' Haydaaa! Yasakçı ebeveynler her yerde... Bazen de: ''Atari oynardık ama bozuldu geçen.'' denirdi. O andan itibaren evdeki varlığım kurumuş bir yaprağa dönüşürdü.


Neyse, hiç unutmuyorum, bir dönem arkadaşım yaz tatili için köye gidecekken atariyi de bana bırakmıştı... Allah'ım sevinçten kalbim duracak gibi... Elimde atari poşeti, eve nasıl koştuğumu bilmem. Atariyi babam gelmeden kurmuştum, işten gelmesine az kala, atariye izin vermediğini bildiğimden korkudan telaşla sökerken anten bağlantısını yamuk yumuk bağlamıştım... Televizyon bi' açıldı, ben: “Gurkkk…” Yutkundum. Renkli televizyon sanki siyah beyaz TV olmuştu, yetmezmiş gibi bir de yatay çizgiler geçiyordu tam ortasından... Televizyona az önce atari bağladığımı söylemedim tabii. Sonra düzeltti, derin bir nefes almıştım...


Efendim, evlerde atari birer ikişer çoğalmış, ben atari salonlarının müdavimiyim o dönem... 1 jetona saatlerce salonda kalacak derecede oyunlarda ustalaşmış duruma gelmiştim. O zamanlar millet atari salonlarının cazibesine kendini kaptırmıştı. Velhasıl ebeveynler ve akrabalar da atari salonlarından delicesine korkar, atariye giden torun tombalağa mafyanın eline düşmüş gibi bakardı:


''Guzuuumm, sakın gitmen oraya, herkes sigara içiyormuş orda, paranı çalarlar maazallah! Dayının tombalası var, güzel güzel oynayın guzuuumm...''


Bir gün: ''Olm,'' dedim, ''Biriktir şu parayı, atari al.'' Kastırdım tabii, şu zamanların parasıyla 400 TL falan biriktirdim çocuk halimle. Hepsi bozuk ama darphane gibiyim, topladığımı atmışım kenara. Atari aşağı yukarı bu fiyatta... Bir de sanki bizim memlekette yok, babam bir gün İzmir'e gidecek. ''Baba,'' dedim, ''Param bu, bana atari al oradan.'' İzmir ya, daha iyidir oradan alınan atari... Hani ''Bi' İzmir'den alınan atari gibi olmaz buradakiler...''


Tabii babamın bu fikre asla sıcak bakmayacağını bildiğimden bunun yolunu da haftalar önce şöyle yapmıştım: Geceleri uyuyor gibi yapıp ''atari atari'' diye yalandan sayıklıyordum. Sonunda gerçekten babam bile sayıklamaların gerçek olduğuna inanıp yumuşamıştı. Annemle konuşuyorlar, babam diyor ki: ''Neymiş o atari, nasıl bir şeymiş, alalım...'' Kalbim güm güm... Sonunda oluyor...


Babam İzmir'e gitti... Allah'ım günler geçmek bilmiyor: ''Acaba 1000 oyunlu mu almıştır? Yoksa Sega mı? Offff! Yoksa Nintendo mu? Yok yok, normal alsa da olur.'' diye iç geçiriyorum.


Günler geçti, babam sonunda İzmir'den geldi. Siyah bir bond çantası olurdu hep elinde... Anam baktım, eller boş. ''Heee'' dedim, ''Çantanın içinde sanırım...'' Babam eve girdi, gözüm çantada tabii... Çantayı bi' açtı, uzaktan bakıyorum, ulan kalabalık bir ekipman olması lazım, kağıtlar falan var... Babam demesin mi ''Al bakalım, senin de atarin!'' diye...


Tataaaaam: Tetrissssss... Tetris almış babam bilmeden, üzerinde de şöyle yazıyor: ''Atari, 999999 Games''


Ana... Gurk... (Yutkundum.)


''Olm,'' dedim kendime o gün. ''İki cep jetonu atari salonlarında yemeden bu günü aşamazsın...''