“Doğumundan Evrimine: Joker”

Joker, DC Comics karakterlerinden biridir. Varoluşu çok eskilere dayanan “Joker” çizgi roman dünyasında ve sinemada kendisine epeyce yer bulmuştur. Bunları sıralamak gerekirse: Batman: The Movie (1966), Batman (1989), Batman: Hayaletin Maskesi (1993), Batman Beyond: Return Of The Joker (2000), Batman: Dead End (2003), The Dark Knight (2008), Suicide Squad (2016), Batman The Killing Joke (2016) ve son olarak Todd Phillips’in 2019 yılında çektiği “Joker”[1].

  

Analizimde Todd Phillips’in “Joker” (2019) adlı filmi üzerinden “sosyal statü farklarının yarattığı psikolojik buhran ve çatışma” konusunu film ve özellikle de başkahraman perspektifinden değerlendiriyor olacağım.


“Joker” karakteri dahil olduğu filmlerin hemen hemen hepsinde “kötü adam” prototipinin dışına çıkamamıştır ve karakter bundan dolayı yoz kalmıştır. Fakat Christopher Nolan’ın “The Dark Night” filmiyle Joker karakteri biraz daha kendi hal, tavır ve ruhunu anlamlandırmaya, sebeplendirmeye başlamıştır. Fakat yine de karakter derinliği açısından Batman’in gölgesinde kalmıştır. Todd Phillips’in “Joker”inde ise karakter derinliği çok farklı bir boyuta ermiştir ve yönetmen, Arthur Fleck’i ötekilerin lideri ve büyük bir hareketin mimarı halinde sunmuştur.


Psikanaliz ve Eleştirel (Marksist) Kuram 

“Joker” içerik ve biçim açısından birçok kuramsal bakış açısını kendi bünyesinde barındırır. Devrime uzanan hikayede karnavalesk tutum çokça görülse de toplum içindeki yerini sorgulayan, zenginlere savaş açan toplumu göz önünde bulundurarak Marksist eleştirel, Arthur Fleck’in dürtüleri ve bastırdığı duygularıyla hareket ediyor; bilinç dışı davranışlarıyla reaksiyon gösteriyor ve hayalinde bir kadınla beraber olduğuna kendisini inandırıyor oluşuyla yoğun bir psikanaliz çözümleme gerektirdiği yabana atılmaz bir gerçek. Bu kuramsal bakış açılarını tek tek ele almak gerekirse:


Psikanalitik Kuram ve Haz İlkesi 

Bu kuramın en büyük temsilcisi Freud’dur. Freud’a göre insan davranışlarının tamamı haz ihtiyacından, arzulardan kaynaklanır. Bu iki unsurun insan fizyolojisindeki yeri bilinç dışıdır. Buna da “haz ilkesi” denir. 


Bilinç dışı; aklın ne yaptığımızı, ne hissettiğimizi söyleyen bölümdür. Ve buna doğrudan erişemeyiz. Aksi halde bu bilinç dışı olmazdı. Her bilinç dışı arzumuzu eyleme dökecek olsaydık sonuç yalnızca kargaşa olurdu. Toplum, aşırılıklara müsamaha göstermez ve buna bağlı olarak birey de arzularını bastırır, buna da “gerçeklik ilkesi” adı verilir. Bilinç dışında bastırılan arzular; rüyalar, şakalar, dil sürçmeleri, sanrılar ve hatta psikolojik semptomlar olarak ortaya çıkar. Bu semptomlara örnek vermek gerekirse Arthur Fleck’in heyecanlandığı, gerildiği zaman gülme krizine giriyor olması ve bunu durduramıyor olması bunun başlıca örneklerinden biri olacaktır.


Psikanalitik kuramın özelliklerinden biri de “özdeşleşme”dir. Özdeşleşme, kimlik edinme sürecinin bir diğer adıdır ve kökeninde taklit vardır. Bunu da Arthur Fleck üzerinden düşünecek olursak; toplumda bir yer bulamıyor olması ve bir nevi “hayalet” halini gittiği stand-up gösterilerinde sahnede gördüğü komiklikleri, şakaları bir not defterine not düşüp çalışıp sahneye o şakalarla çıkıyor olması, yani bir nevi taklit ile olmadığı bir insanmış gibi davranması bu anlattıklarımızın çok ciddi bir göstergesidir. 


Psikanalitik kuramcılardan Lacan ise kuram hakkında şunları savunur:

Bilinçaltı bir dil gibi yapılandırılmıştır ve bilinç dışı dışarıdadır. Yani bilinç dışı kültürel ve toplumsal bir olgu iken bilinçaltı özne ve bireyin arzularıdır.[2]

Todd Phillips’in Joker’i bu kuram için sağlam bir örnek. Kuram çerçevesinde başka filmleri de örneklendirecek olursak; Eternal Sunshine Of The Spotless Mind (2004), Taxi Driver (1976), Full Metal Jacket (1987) gibi filmler kuram için örnek gösterilebilir.


Marksist Kuram

Marksist kuram her filmin siyasi bir boyutu olduğunu ileri sürer. Çünkü her film ideolojik sistemin ürünüdür. Marksist film kuramı filmlerin ideolojik noktalarını açığa çıkarmakta ve filmin biçimi ile siyasi içeriği arasındaki bağlantıyı araştırmaktadır.[3]

Filmleri bu kuram üzerinden değerlendirebilmemiz için filmlerin ortaya konuş ülkelerini, kapsadıkları sosyal sınıfları, hangi noktadan filmi açığa çıkardığı ve yönetmenin kişiliğini (ideolojisini) bilmemiz gerekebilir.

  

Kavramın ortaya çıkışı bir zorunluluk olmuştur diyebiliriz. Çünkü sinemada eleştirel bakış açısı eserin sahibinin görüşlerinin de bir nevi ifşa olması demektir. Filmin söylediği ile yönetmenin benliği doğru orantıda seyreder. Çünkü sinema her ne kadar kolektif bir çalışma ortamı gerektirse de bireysel bir sanattır, yönetmenin sanatıdır. Akımın sinemadaki yeri ve filmler üzerindeki belirtileri ise şunlardır:

Filmde toplumca öteki (marjinal) görülen karakter veya karakterler ağır basıyor ve onların yaşantıları ön planda ise, sosyal sınıflar arasındaki çatışma yoğun ise, yönetmen bu sosyal çatışmaya taraflı bir yerden bakıyorsa bu filmi eleştirel kuram üzerinden değerlendirebiliriz.


Marjinal Bir Başyapıt: Joker

İnsanlığa dair hemen hemen her şeyin yozlaştığı şehir Gotham’da yoğun bir sosyal sınıf farkı vardır. Şehrin alt kısmında sokakları fareler, hastalık ve pislik sarmışken şehrin üstünde iş adamları, siyasiler, maddi olarak refah insanlar sinemalara gidiyor, sağlıklarını en lüks ortamlarda koruyor veya en iyi sağlık hizmetlerini onlar alıyordur.

  

Arthur Fleck (Joker) bu şehrin alt kısmında olan, küçüklüğünde ailesini kaybeden, üvey annesiyle birlikte yaşayan, yaşça yetişkin biridir. Arthur Fleck, üvey annesi tarafından küçüklüğünde işkenceye maruz kalmış ve bundan dolayı acı çekmeye gülmeye alışmıştır.  

Belediyenin sağladığı psikolojik hizmetlerden faydalanır. Fakat belediye bir süre sonra bu hizmeti karşılayamayacağını belirtir, hizmeti keser ve bir nevi akıl hastaları da ortada kalmış olur. Yaşam adaletsizliğinin yoğun olduğu bu şehri bir bataklık olarak düşünebiliriz. Bu bataklığın en dibinde olanı ise Arthur Fleck olarak görebiliriz. Psikologla bir görüşmesinde “Düşündüğüm her şey negatif,” der.


Filmin kronotopunu değerlendirecek olursak: Film aslında bir Gotham kronotopu olarak değerlendirilse de gerçekliğe çok yakın bir yerde. Dünyamızda büyük bir gelir adaletsizliği vardır. Sayılı insanın geliri dünyanın tümüne göre pastanın %99’luk kısmını alır. Bu durumda kendi lüks yaşantılarından ödün veremeyen varlıklı kesim, varlıksız kesimin elinden ruhsal sağlığını bile alır ve bunun sonucunda alt sınıf, üst sınıfa savaş açar. Savaşın başında ise “Joker” yer alır. Psikolojik rahatsızlıkları olan Arthur Fleck’in en bariz ve somut problemi olur olmadık anlarda girdiği kahkaha krizleri. Üvey annesinin yaşattıkları sırasında geçirdiği bir şokun doğurduğu kahkaha hastalığı sonucu üvey annesi ona “Happy” lakabını takmıştır.


Joker bir kahraman değil, anti-kahramandır. Bir ismi vardır, Amerika vatandaşıdır, geçimini sağlamak adına palyaçoluk yapıyordur. En büyük arzusu komedyen olmak ve insanlar tarafından “gülünebilir” olmaktır. Bu gülünebilirliğin altında bir başka arzu daha yatar. Psikolojik rahatsızlıkları ve toplumda yer edinememe probleminden dolayı Arthur Fleck aynı zamanda “görünebilir” de olmak arzusu içindedir. Bunu stand-up yoluyla yapmayı tercih ediyor olması onun yalnızlık probleminden dolayıdır diyebiliriz. Çünkü bir arkadaş grubuna sahip olsaydı bu duygusunu o ortamda sağlayabilir, tatmin olabilirdi. Fakat bunu yapması kendisi gibi “negatif” bir kişilik için imkansıza yakındır.


Acının Doğurduğu Kahkaha

Biz insanlar olarak tam olarak neye güler, neye ağlarız? Bu soru belki de bizim varoluşumuzun en ciddi sorularından biridir. Çünkü neye ağladığımız kadar önemlidir neye güldüğümüz. Arthur Fleck, toplum tarafından kabulü zor bir kişiliktir.

Kendisini daha iyi hissetmek için girdiği tüm uğraşlar toplum tarafından daha da dışlanmasıyla sona ermiştir. Filmin serim bölümünde otobüsün ön koltuğunda oturan kız çocuğunu güldürmek için yaptığı figürler sonrasında çocuğu eğlendiren Arthur’a çocuğun annesi müdahale eder ve iletişimlerini keser. Bu durum sonrasında Arthur kahkaha krizine girer ve insanlarca ayıplanır, dışlanır. 


Filmin, yine serim kısmında, sokakta palyaçoluk yaparken bir grup tarafından elinde tuttuğu pankart çalınır ve Arthur grubun peşinden koştuğunda tuzağa düşürülür ve pankartını kıran grup Arthur’u döver. Bunun sonrasında Arthur’un müdürü pankartın parasını istediğini söyler ve Arthur’u azarlar. Tüm bunlar Arthur’un dürtülerini tetikler.

   

Arthur stand-up gösterisini yaparken kahkaha krizini geçirir ve iyi bir performans sergileyemez. Fakat insanlar çok güler, tatmin olurlar. Burada aklımıza o soru geliyor. İnsanlar başarısızlığa, saçmalığa ve “akıl” içermeyene gülüyorlar. Bu da Arthur için psikolojik-kaotik bir ortamı sağlıyor.


Yoğun Bir Özdeşleşme

Joker, filmin düğüm ve çözüm kısımlarında önce metroda kendisine saldıran kişileri, ardından üvey annesini, daha sonra iş arkadaşını ve en sonunda da ülkenin en önemli TV programının sunucusu Murray’i öldürür. Murray, bir bölümünde Arthur’un stand-up gösterisiyle dalga geçmiş olmasına rağmen programının bir başka bölümüne Arthur’u rating sağlamak amacıyla davet eder. Arthur programda “şehrin düzensizliğinden, insanların iğrençliğinden, iki yüzlülükten” bahseder ve bozuk çarkın içindeki başkaldıran seri katilin kendisi olduğunu itiraf eder. 


Canlı yayın sürmektedir. Kendisine baskı yapan Murray’i canlı yayında vuran Joker tutuklanır ve polis arabasına bindirilir. Filmde en çok bu kısımda “Joker” karakteriyle özdeşleşiriz. Fakat bunun sebebini bilmem sorgular mıyız... Çünkü Joker bir katildir, insanları gözünü kırpmadan öldürmeye başlamıştır. Ve biz izleyici olarak onunla özdeşleşiriz. 

Bunun temel sebebi şudur: Joker bizim gördüğümüz problemleri görüyor ve faaliyet içindedir. Biz ise güvenli koltuklarımızdan gözlemciliğimizi korumaktayızdır. Bu izleyiciyi rahatlatır. Özdeşleşmemizin bir diğer sebebi ise Joker’in başından geçenlere acıyor oluşumuzdur. Onun çaresizliğini ve yalnızlığını iliklerimize kadar hissettiren yönetmen, izleyicisine bununla birlikte özdeşleşme kurmasını sağlarken konforlu bir alan yaratıyor diyebiliriz.

Bu duygu da izleyiciye “Hadi, hadi!” tezahüratları yaptırırken Joker’in öldürdüğü kişilerle veya başlattığı şehir genelindeki karnavalesk isyanla izleyicinin haz ve isteklerini karşılıyor, katarsisi sağlıyor diyebiliriz.


Yanan Şehir ve Lider: Joker

Şehirdeki karmaşayı sağlayan Joker kendisi gibi hastalıkları, rahatsızlıkları olan insanların “görünebilir” olmasının yarattığı kaos ortamıyla sağlamıştır. Herkes birey olmaktan çıkıp gerçek bir uyum içinde topluluk, yoğun bir hareket vücuduna bürünmüştür.

  

Dünyanın her yerinde kaoslar yeni liderler veya görüşleri doğurmuştur. Joker filminde de dünyanın akış düzeni somut bir örnekle gözler önüne serilir. Herkes Arthur gibi davranmaya ve onun gibi görünmeye (palyaço maskesi) başlamıştır. Ve Joker artık onların lideridir. Filmin son sahnesinde Joker’i planlanan bir trafik kazasıyla kurtaran Joker müridleri onu bir arabanın tepesine bırakır ve etrafına toplanır. Yerinden yavaş yavaş doğrulan Joker, halkını selamlar.


Joker Filminin Çıkarımları

İnsanların belirli karakterlere, kişiliklere bakış açısı birbirinden çok farklıdır. Bir kesimin lider, bir kesimin ise katil olarak gördüğü “Joker” karakteri bulunduğu toplumun ve şartların içinde yoğun psikolojik ve sosyolojik buhranların içinde kötülüğe sevk etmiştir. Burada suçlu toplum mudur yoksa Arthur Fleck mi? 


Yaşadığımız dünyada birey olarak iyiliğe, saflığa ne kadar hizmet ettiğimizi sorgulamamız gerekmektedir. “Linç” mantığı sıkıntılı kişiliklerde büyük sorunlara yol açabilmektedir. Psikolojik problemleri olan insanların bulundukları toplum onlar için çok önemlidir. O toplumda kabul görmeyen birey, sosyolojik rahatsızlıklarına psikolojik rahatsızlıkları da ekleyerek içinden çıkılmaz kaoslara doğru gidebilir. Joker filmini analiz ederken filmden bağımsız edindiğim en büyük çıkarım insanın kendisini, kendisi ve toplum için ne kadar analiz ettiğini veya sorguladığını düşünmek oldu. Yönetmen Todd Phillips, yarattığı şehir atmosferiyle çok ciddi bir sosyolojik teste imza atmış ve uzun zamanlar hafızalardan silinmeyecek bir başyapıt ortaya koymuştur diyebiliriz.



Kaynakça:

1- https://evrimagaci.org/joker-neden-guluyor-psodobulbar-etki-nedir-8010 Kapak fotoğrafı bu bağlantıdan edinilmiştir. 

2- https://www.neoldu.com/en-iyi-joker-filmleri-38889h.htm “Joker” karakterinin var olduğu filmler

3- https://blog.sinematv.com.tr/2019/12/todd-phillips-hakkinda-mutlaka-bilmeniz-gereken-16-gercek/ Yönetmen hakkında bilgiler.  

4- Kuramlar hakkında kullandığım internet ortamında olmayan kaynak: “Sinema Kuramları” ders notları. Eğitmen/Yazar: Yard. Doç. Dr. Gülçin Çakıcı Öztürk


[1] [Çevrim içi] https://www.neoldu.com/en-iyi-joker-filmleri-38889h.htm “Joker” karakterinin var olduğu filmler. [Erişim tarihi: 26/05/2020].

[2] “Sinema Kuramları” ders notları. Eğitmen/Yazar: Yard. Doç. Dr. Gülçin Çakıcı Öztürk

[3] “Sinema Kuramları” ders notları. Eğitmen/Yazar: Yard. Doç. Dr. Gülçin Çakıcı Öztürk

[4] [Çevrim içi] https://blog.sinematv.com.tr/2019/12/todd-phillips-hakkinda-mutlaka-bilmeniz-gereken-16-gercek/ Yönetmen hakkında bilgiler. [Erişim tarihi: 26/05/2020].