Nefretimden, kırgınlığımdan, öfkemden ve boşvermişliğimden ötürü beni suçlayamazsın. Haklı olduğunuzu düşünmekte özgürsün tabii. Doğruluk oyunlarında genelde kavga çıkar. Çok mu ironik? Hadi bunu tartışalım.
Aslında hiçbirimiz dürüst değiliz. Buna hazır bile değiliz. Beni suçlayamazlar çünkü kokulu sahte güller kadar güzelsiniz hepiniz. Koku, renk, güzellik ve bütün o zarafetin yanında duran kocaman 'SAHTE' ibaresi. Öyle hemen üzülme lütfen. Fakirlerin gerçek bir güle verebilecek parası olmaz zaten.
Dürüstlük oyunu için bir fon müziği hayal etmek çok hoş olabilirdi. Tamam, kabul ediyorum, içimde çok fazla sevgi barındırmıyorum ama sevilmeyi hak edecek ne yaptılar ki? Tatlı küçük kedilerle fotoğraf çekilmek dışında ne yaptık ki?
Kedileri severim esasında. Köpekler veya kuşlar için nötrüm. Onlar daha masum olsalar bile. Komik olan şu ki; onlar bile beni suçlayamazlar. Hiçbirine tekme atmadım, kovalamadım veya hiçbirine zarar vermedim. Hiçbirinize zarar vermedim!
Güzel bir çocukluk, tatlı anılar ve halı saha maçları yaptım. Hiç sınıfta kalmadım. Uslu bir çocuk olmama rağmen Şirinler'i göremiyorum diye o giriş metnini okuyan adama hiç kızmadım. Rab ile samimi bir arkadaşlık kurdum. Günahlar işlemeye başladığımda ona kin beslemedim. Pişman değilim Sayın Yargıç. Bunlar, benim aslında iyi bir çocuk olduğumun kanıtıdır ve beni suçlayamazsınız!
Hatırlasana, çocukken ne kadar güzeldi Tanrı. Kimse ondan korkmazdı. Göremediğimiz bir arkadaş gibiydi. Sonra büyümeye başladık ve her şey değişti. Tanrı dahil!
Ben ise aynı çocuklukla izledim hepsini. İnsanların değişimini, Rabb'in Allah oluşunu. Herkes bir anda korkmaya başladı. Kafam biraz karışmıştı o yaşlarda. Sonra dedim ki; yani, şimdi, ey Tanrım, pardon ama sen bizi sevmemeye mi başladın? Bir cevap duyacak kadar patolojik şizofreni olmadığımdan sadece gülümsediğini hayal ettim. Çocukken bütün arkadaşlar gülümserdi. Hayali olanlar bile.
Allah'ı mahallenin en sevilen çocuğu gibi sanırdım. Sonra Tanrılardan, Zeus'dan, Odin'den ve daha gaddar şeylerden bahsettiler. "Ama" dedim "Rabbim, bizi sen yarattın!". Bir tebessüm daha isterdim sanırım.
Arkadaşlığımız hiç bozulmasın diye Allah'a yalvardım. Hangimiz değişmiyoruz ki zaten. Yürütebiliriz sandım ama ben bozuldum. Bazı geceler 'En Güzel Yerinde Durur Evin' şarkısını söyledim ona. "Üzgünüm" dedim, "eskisi gibi değil lunapark". Anladım, "ama baksana bana gölgeme döndüm, halim perişan" dedim ağlayarak. Duvarları yumrukladım. Kendi saçımı okşadım kendime sarılarak ve yağmur yağmaya başladı. Gökler ağladı mı demek gerekir bilmem ama tebessüme yakın bir düşünce yoktu bu sefer zihnimde.
Kim demiş Allah hüzünlenmez diye?
Kim demiş beni sevmediğini?
Kim sevmiş ki beni?
Çocukluk arkadaşımı üzmemeliyim belki de.
Her şeye rağmen, O bile beni suçlayamaz!