Merhaba Jung Psikoloji ve Din kitabını inceleyeceğim. Jung kendisine yöneltilen filozof eleştirilerine karşı çıkan bir anekdot sunarak başlar kitabına. Bir doğumun sadece bir doğum olduğunu psikolojinin bu doğumun iyi veya kötü taraflarıyla değil eylemin kendisiyle ilgilendiğini söyler. Bireysel açıdan var olan doğruların subjektif toplumsal açıdan var olan doğruların da nesnel tarafları olduğunu ileri sürer. Bilimsel açıdan bu görüşün her zaman doğruluğu konusunda Jung ile fikirlerim ters düşecektir. Var olanın her zaman var olduğu şekilde kalmayacağı bir gerçektir. Bireysel açıdan subje olarak ele alınan fikirlerin kitlelere ulaştığı takdirde subje olma özelliğini yitireceğini görürüz. Jung kitabının devamında dinin kişinin iradesi dışında gerçekleşen üstün bir güç tarafından meydana getirdiğini düşündüğü bir inanç sistemi olduğunu öne sürer. Tanrı güçlüdür. Kimse kendinden güçsüz bir varlığa inanacak kadar salak değildir. İnsanlarda yıllardan beri süregelen güce tapma eğiliminde oldukları aşikardır. Aklımızdaki şemaları gözden geçirelim. Tanrı kelimesi aklımızda güçlü bir varlıkla özdeşleşir. Bu bütün bireyler için geçerli değildir elbette. İnançsız birine Tanrı hakkındaki şemaları konusunda pek yetenekli olmadığını görürüz. Mevcut olanı kabul etmediği sürece bu böyledir. Jung kitabın devamında tıp ve psike diye adlandırdığı biri somut diğeri kısmen soyut olan bilimlerin birbiriyle olan ilişkisini anlatır. Tıp bilimine göre birey ya hastadır ya değildir. Bireyi hastalığa iten nevrotik düşünceler tıp açısından asparagas haberler kadar anlamsızdır. Jung bu konuyu hastalık hastası olan bireylerden öne çıkarak oluşan bu algıyı kırmak ister. Hastalık hastaları kanser olmadıklarını bildiği halde neden kanser hastası oldukları konusunda ısrarcı bir tavır sergiler. Tıp hasta olan ya da olmayan bireylerle ilgilenir. Bu bireyle tıpın yakından ya da uzaktan ilgilenmesi için bir neden yoktur. Somut olarak bireyin hasta olmadığını biliyor tıp. Sürekli bu hastanın tedavi merkezine geldiğini bir doktordan dinlesek ne olurdu acaba? Doktor " Ya kardeşim hasta değilsin. Uzatma artık. Senin olmayan hastalığına ayırmak zorunda olduğum zamanı diğer hastalara ayırmam gerekiyor." diyecektir muhtemelen. Bilinçdışı faktörünün iki şekilde ortaya çıktığını söyler Jung. İlki bilinç halindeyken yapılan bir eylemin bastırılması ikincisi de hali hazırda var olan insanlık dışı bir gücün bilincdisinin içinde yerleşmiş olmasıdır. Psikolojinin sadece bireylerin davranışlarıyla ilgilenmemesinin anlamsız olduğunu söyler. Kolektif bir yaşam süren bireylerin davranışlarını sadece bireyler kendileri belirlemez. Yüzyıllar boyunca savaşlar oldu. Birey savaşmaya nasıl karar verdi dersiniz? Bir sabah kalktı. Ben artık yeni cografyalar görmek istiyorum dedi. Eline o zamanda hangi zarar verici alet varsa aldı ve gezintiye çıktı. Kesinlikle böyle olmuştur. Toplumun bireyin davranışı üzerindeki etkileri azımsanamayacak kadar büyüktür. Schopen'in doğduktan beş dakika sonra her şeyimize karar verdiler. Bize de o karar verilen her şeyi sanki bizimmiş gibi ömrümüz boyunca savunma hakkımız doğdu gerçeğini bilmemiz bireyin bireysellikten çok kolektif bir hayat sürme eyleminde olduğunu gösterir. Rüya konusunun nevrozları çözme konusunda etkili olduğunu kanıtlamaya çalışır Jung. Freud ile burada ayrılan bir görüşe sahiptir. Freud rüyanın altından gizlenen bir düşünce olduğu kanısını savunurken Jung rüyanın bireyin kendisini yansıttığını söyler. Yahudi kitabından "Rüya kişinin kendisidir." alıntısı yapar. Rüyaların tamamen olumlu tamamen olumsuz tarafları yoktur. Bilinç ve bilinçdışı bireyde süreklilik gösteren yapıdadır der Jung. Mümkün oldukça tek bir rüyadan hareketle rüya yorumcusu olmayacağını da söyler. Bilinçdışı konusunda herhangi bir tanımlamanın mümkün olmadığını her şeyi bilmenin mümkün olmayacağıyla ilişkilendirir. Bilinçdışı karanlık bir alandır. Bu tanımlamanın bilinçdışı hakkında en doğru tanımlama olacağını düşünüyorum. İnsanın algı düzeyi bilinç düzeyinde meydana gelir. İnsanın bilinç düzeyinde meydana gelen her şey bilinen bir tümü içerirken İnsanın bilinç düzeyi dışında meydana gelen olaylarda bilinmeyen durumunu korur. Freud ve Jung'ın ayrılığını Freud'un daha gerçekçi Jung'un gerçekçi olmakla beraber metafizik olguları da kabul etmesine yorduyorum. Kitabının devamında dogmaların bilimden daha çok ruhu temsil ettiğini savunması Freud'dan ayrılan ilk tarafıdır. Rüyaların altında gizlenen tarafların olmadığı konusu da bir diğer taraftır. Bilinçdışı karanlığına geçmişten kazandığımız deneyim, kalıntılar olarak tanımlar. Bilinçdışı tabirinin kısaca kolektif bir geçmişten günümüze adeta kültür gibi sürüklendiği dile getirir. Rüya tabirini yaptığı hastasında kilisenin girişindeki dört mumu insan tarihi ve din açısından incelemeye devam eder kitabında. Günümüz insanının bilimsel olanı kabul etmeye daha yatkın bir bilinç düzeyine sahipken üç veya dört yüz yıl önce tanrının insan bilincinde bir yerde konumlandığını dile getiriyor. Tanrının insan bilincinde olması çok cüretkar bir analiz olur. Bu analiz insanı ruhbiliminden çok düşünbilimine yönlendirir. Hangi Tanrı insanın bilincindedir? Birçok soruyu beraberinde getirdiği gibi günün sonunda ontolojik tartışmalar yaratacaktır. Jung elbette psikoloji alanında büyük bir adamdır. İçinde azımsanamayacak kadar din felsefesi bulunduran bir büyük psikoloji adamıdır tanımlaması daha doğru olacaktır. İlerleyen Jung kitaplarında bu fikrim hakkında kesin bir kanıya varmayı çok istiyorum. İyi günler.