Soluksuz, renksiz günlere uyanıyorum şu sıralar. Pencereyi açıyorum, karanlık soluyorum her nefeste. Hani sabahın uyku kokusu vardır ya caddelerde onu bile hissedemiyorum. Bahçedeki ağacın tomurcuklanmasını izliyorum gün gün. Hiç acelesi yokmuş gibi belli bir vakti kolluyor sanki, oysaki ne güzel çiçek açacak biliyorum. Bir an önce beyazlara bürünsün diye kendimi yoruyorum. Onun hiç acelesi yok bilinmezliğin sabrını çok güzel kullanıyor. Kadınlarımı topluyorum sonra. Yine huzursuz yine endişeli. Uzlaşmak bilmez, katmerli yürekleri ağır, gözleri bir dokunuşta dolan kadınlarımı... Her biri kafamın içinde bitmek bilmez bir kavganın anlatıcısı. Günlük uğraşların, paslanmış ilişkilerin, yavan dokunuşların muhasebesini yapıyorlar, hesap soruyorlar. Sonsuz geleceğin ihtimalleri üzerine nutuk çekiyorlar. Bir süre sonra kulaklarım uğulduyor bu perişan sancının içerisinde, akşamın serinliğine bırakıyorum kendimi. Kızıllığa bulanan gökyüzünde kuşların umarsızca uçuşlarına...