Bir derin kuyuya atılmış bu beden,

Yukarıdan gelmeyen sesler kulak tırmalar

Kafanın içinde oluşmuştur 

Vurmak istersin kafanı duvarlara

Kanlar fışkırsın gözlerinden dört bir yana!


Karardı her yer demek ister bu ağız

Ama hep karanlıktı o, kimsesiz ve yapayalnız

Memnundu halinden, anlatamazdı derdini zaten

Anlatsa da dışlanacağı belliydi;

O hep alçak tavana ip bağlamak isterdi.


Sandalyeye çıktıktan sonra atlamak kolay mı

O ipi boynundan çıkarmamaya çalışmak

Ölmek istemek ve ölümle dans etmek

Kafasının içinde müzik çalardı hep

Ölüme giderken de o müziği açtı.


Gülüyordu o ölmek üzereyken

Bu ölümün verdiği huzur değil

O asla huzurlu olamazdı

Canavarlaşmış ruhu kan arıyordu tatmak için

Kendi kanı diğerlerininkinden daha acıydı.


Başladı ağıtlar yakmaya, ağzı yırtılırcasına

Gözleri açılmıştı şimdi, son kez

Parmaklarını soktu gözlerine, yok oldu göz bebekleri önce.

Şimdi ağıtlar yerini acı kahkahalara bıraktı.


Diyordu ki; gör dünya ben mutluyum!

Kim beni yıkardı ki? Ben bir soysuzum.

Al beni buradan, çek kendine doğru;

Em kanımı ve tükür topraklara,

Tükür ki ardımdan gelenler beni unutturmasın.


Son hamlesi kaldı ölmek için sadece

Tek bir vuruş sonra ebediyen yok oluş

Sonrasında nereye gidecek, merak etmiyordu.

Belki hiçlik, belki sonsuzluk

İkisi de aynı durağanlıkta değil mi zaten.


Açtı çukuru gömdü kendini,

Geriye tek kalan bir dua bekçisi

İsmi dahi olmayan bir mezarı kim önemseyecek ki?

Belki de başka bir ceset için açacakları bu toprağın,

Yok olmuş kemiklerini görecekler.

Ve atacaklar üstüne cesedi