Yatağımda bir el var. Tam yastığımın kenarında sakince duruyor. Bilekten aşağısı yataktan aşağı sarkmış. Yatağımın altından bir yerden uzanıyor sanki. Kıpırdamadan duruyor öylece. Neredeyse uyuyor gibi bir hali var. Bir çocuk eli gibi yumuşak ve pak görünüyor. Bir an içimden eli tutmak geliyor ama sonra duraksıyorum. İçimi bir kuşku kaplıyor. Ya saldırırsa? Ya bana zarar verirse? Çünkü bu onu ilk görüşüm değil. Evet, daha önce de bu eli gördüm. İlk gördüğümde yatağımın ucunda belirtmişti. Tam karşımda, soluk bir gölge gibi durmuştu. Başlarda rüya görüyorum sandım ama hemen hemen her gece belli saatlerde tekrar görünüyordu bu el. Böyle gecelerde sabahı zor ediyor, içimden bildiğim tüm duaları geçiriyordum. Sabah kalktığımda ise ele dair hiçbir ipucu bulunmuyordu. Hiç var olmamış gibi... Zaten ait olabileceği bir kök veya saklanabileceği bir delik yok ortada.


Artık aklımı yitirdiğime kendimi ikna ediyorum. Her seferinde el daha da yakınımda beliriyor alay eder gibi. Önce ayak ucumda, sonra sol dizimin kenarında, ardından kolumun yanında, şimdi ise başımın hemen ucunda... Bekliyor... Yarın ne olacak bilemiyorum. Evi terk etmek geliyor çoğu zaman içimden. Her şeyi satıp çok uzaklara taşınmak. Ama evle alakalı olmadığını da biliyorum. Kaçmak bir çözüm değil. Hayır, hayır, bu benimle alakalı. El, bana ait. Beni bekliyor. Ve eninde sonunda bir gün bana ulaşacaktır.


İşte gün yine batıyor. Güneş geride kalanlara elveda derken derin karanlık kucaklıyor hepimizi. Ay yükseliyor. Birazdan yatağa gitmeliyim. İyi geceler...