Yolun sonunda hissediyorum kendimi, en sonunda!

Bu zamanı tanıyorum daha evvel de buradaydım. Gözlerim her şeyi silüetten ibaret görürken beyaz gelincikler gökyüzünden bana: "-Bir nefes daha al, başaracaksın!" diye bağırıyordu. Bir başkası için döktükleri alın terine hayret etmiştim doğrusu.

Duymam gereken dudaklardan duymak istediğim sözcükler yok artık. Bomboş bir şehir içim ve rüzgâr ile uçuşan mektupların sesleri var yalnızca. Ne anılar var duvarların ardında ve toprağın hafızasında anımsamıyorum. Yalnız kâbuslar geliyor aklıma ve kalbimin acı çekmekle yükümlü o bölümü inciniyor usulca. Usulca incinmek kabullenmek benim için... Bu sebeple hep usulca incindim galiba.

Kızıl kumulların arasında dolaşıyorum, gözlerime doluyorlar. Her kapıyı çalıyorum bir ses alma umuduyla. En ufak kıpırtıya koşuyorum. Uzaktaki ışıkları görüyorum ama yürüdükçe daha da uzaklaşıyor parıltılar.

Bir kapıyı aralıyorum bir kâbusum çıkıyor karşıma. Diğer kapıyı aralıyorum başka bir kâbusum. Hepsi, hepsi kâbuslarım benim. Kaçamıyorum. Kâbusta mıyım yine?

Uyanamıyorum. Ya uyumuyorsam?

Biri çıksa karşıma sarssa omuzlarımdan, belki uyanırım. Neden kimse yok ve neden hiçlikte tek başımayım?

Öleceksem hemen şimdi ölebilir miyim lütfen? Devamını merak etmiyorum. Hem belki ölürsem uyanırım ve beni karşılar tanımadığım başka silüetten gelincikler.

Bir işaret yalnız apaçıkça, bir işaret dilediğim.