Herkesin uyuduğu,
Aydınlığın karanlığı boğduğu bu saatte,
Ruhum titretiyor bedenimi içimdeki dert ile.
Soğuk bir taşa oturmuş,
Fecr vaktinin çöküşü eşliğinde,
Gözyaşlarımın defterde bıraktığı birikintilerden kaçarak,
Bir dertler silsilesi karalamaya çalışıyor kalemim.
Boğazımda bir kördüğüm.
Geçmiş aldı yine beni avuçları arasına.
Geleceğe bakan gözlerim bulanık gözyaşlarımdan.
Titriyor ellerim...
Biraz sonra sabahın soğuk yeli çarpıyor suratıma,
Gözyaşlarımı silkeliyor ruhumdan...
Vakit geçtikçe aydınlanan gökyüzü,
İçimi daha da karartıyor.
Biraz sonra hıçkırmaya başlıyorum, yağmur öncesi çakan şimşekler misali,
İçime yağmur oluyor bardaktan boşalırcasına dökülen gözyaşlarım.
Kendi içimde boğuluyorum onca insana hayat verse de dünya.
Kendi kendime kastediyorum yavaş yavaş,
Şikayetçi değilim, çabalamıyorum.
Ben, soğuk bir taş üstüne oturmuş ölümü kucaklayacağım,
Az sonra da kucaklıyorum...
Şayet bu dünyaya bıraktığım cesetlerimin sayısı şiirlerimle yarışıyor...
İnanıyorum ki,
Bir gün bıraktığım o ceset,
Bütün şiirlerime bedel olacak.
Umuyorum...