Aynada vücudumu iyiden iyi süzdüm. Yaralarım iyileşiyor, kaslar belirginleşiyor ve kendimle daha barışık hale geliyordum. Fakat şu sol omzumun dört parmak aşağısı ve yine dört parmak sağında çıkan yara beni rahatsız ediyordu. Bir uyarıcıydı benim için. Son günlerde çok salmıştım kendimi. Kaydettiğim bu ilerlemeyi kaybetmek istemem. Kendime gelmek için bir neden aradım bir süre ve birçok nedenin arasında kayboldum. Sonunda hiçbirini elde edemeden silkeleneceğimi biliyordum. Şu an o evredeyim. Gelişmek nasıl olur peki? Benim gibi böyle düşe kalka mı yoksa kendi bataklığından bir kez çıkabilen kişi bir daha hiç batmadan o bataklıktan uzaklaşmalı mı? Ya olduğu yeri bir tür bataklığa çevirirse? Keza böyle şeyler kişiden kişiye değişiklik göstermez mi?



Taksi evimin önüne gelmişti. Bavulumu bagajdan alıp eskiden mezarlık olduğu söylenen şu üçgeni andıran parkta biraz oturdum. Kahretsin! Nasıl da ruhsuzum. Hislerden korkuyorum. Bu kasabaya dair hissettiğim her şeyden korkuyorum. Geçmişten, gelecekten korkuyorum. Şimdiyi ise hissetmiyorum. Hep kaçmaya çalıştım, bir yol aradım. Fakat başarısızlığımın cezası olarak gördüğüm buraya döndüm her defasında. Yine cezam kesilmişti. Hiç şakası yoktu,trajik duruyordu.



Hüzne boğulmadan nasıl yaşayabilirdim burada? Bana bir ceza olmaktan nasıl caydırabilirdim doğduğum toprakları? Nedense bu bana imkansız geliyor. Ne diye gelmiştim ki buraya? Bana sunduğu tek şey olan imkansızlık ve aşıladığı nefretle ne yapabilirdim ki? Bambaşka bir şeye dönüşüyordum, tecrübe etme fırsatım olmuştu bir keresinde. Kendimden bihaber yaşayamazdım. Hiç uzatmadım. Bu kez bu cezaya katlanmak gibi bir niyetim yoktu. Hemen bir bilet aldım, aklmda buraya dair ne varsa silip bu kasabayı terk ettim.



Annem ve kardeşim iyiydi. Onlara para gönderdiğim sürece sıkıntı yoktu. Zaten pek anlaşamazdık. Kardeşimin daha kötü etkilenmemesi adına da iyi bir şeydi bu yaptığım.-Bu kaygılarım onlara bile saçma geliyor, çoğu zaman benimle alay ettiklerini duyabiliyordum. Anlaşılmamak büyük yük. Her neyse.- Ayrıca yeni bir başlangıcın izlerini taşıyor. Bilmem ki, bana güzel gibi geliyor. Zaten onlardan çoktan kopmam gerekirdi. İşlerine yaramadığım sürece olmasam da olurdu. Koparmalıydım tüm bağımı. Korkaklık ettim. Aksine kopacak hale geldiği zaman da güçlendirmeye çalıştım. Elimin boş kalmasından korkuyordum. Duygularımı sömürmekten başka bir işe yaramayan o kıza-yaradılışı gereği yapıyordu bunu- tutunma çabalarım da bu yüzdendi; Korkuyor olmamdan. Oysa elimin boş kalmasına ihtiyacım vardı. Bunu o kendi zihninde hapsolmuş, büyük pencereyi görmekten aciz bireye anlatamazdın. Tanrım! Hayatım tam bir fiyaskoydu.



Evet. Tam bir fiyaskoydu. Hayatımdan hiçbir zaman memnun olmadım. Onu hep düzeltmeye, geliştirmeye çalıştım. Sonuç ne oldu? Bazen olduğum yerde saydım, genel olarak da geriye düştüm. Fakat o zamanlar tüm bunlar anlamsız geliyordu. O yıllarda kötü şans hep benimleydi ve ben bol bol tanrıya sitem ediyordum. Sitemlerim işe yaramıyordu. Tanrı beni görüyor, ama duymuyordu. Arzu ettiğim gibi bir hayat inşa etmeye girişmek bile imkansız hale geldi. O zamanlar benim için yıkım olan fakat şu anda hiçbir etkisi olmayan olaylar dizisi beni bu hale getirmişti. O olayları anlatmayacağım çünkü tiksinti verici ve açıkçası bu konuda sizi tam olarak aydınlatmayı beceremem.



Tabii tüm bunlar gerçekleşirken zaman beklemiyor, hayat devam ediyor ve yükümlülükler artık ağır basıyordu. Bakın söylemeden edemeyeceğim; Gerçeklikten zerre kadar hoşlanmazdım. Hep süslü kelimelerle süslemeye çalışıp anlatmak isterdim zihnimdeki biçimsiz düşünceleri. Gerçeklik yavan gelirdi. Onu reddetmekle onda hapsolduğumu anlamam zaman aldı. Fakat bu konuda fikrimin o kadar da değiştiği söylenemez. Daha açıklayıcı olmak isterim; bir şeyi ne kadar yok sayarsam o kadar etkili bir şekilde üzerime saldırıyordu. Ve ben acemice bir inatla daha da reddediyordum, istediği kadar etkilesindi beni, sorun yoktu.



Geçmişim bu tarz ufak hatalarda doluydu. Bu ufak hatalar birleşerek büyüdü ve boyumu aştı, boğdu beni. Bu boğuluşumun Dünya'da bir anlamı, karşılığı yoktu. Anlaşılmaz bir tip oldum çıktım. Herkes bana tuhaf gözlerle bakıyordu. Zamanla onları bilgin bir edayla küçümsemeye kalkıştığımda kiminin öfkesinden kiminin de boş vermişliğinden payımı aldım. Zamanla ayrıştım hepsinden, kendimi çok kötü hissediyordum ama bunu bir yanılsama olduğunu bilsem de, kendimi bu pesimist tavırdan alıkoyamıyordum. Her gün tamamen rastlantı eseri tanıştığım ve mecburiyetten dostluk kurduğum insanlarla vakit geçiriyor, zamanı ve kendimi öldürüyordum. Ağızlarından çıkan her kelime bende alerji yapıyor, moralimi bozuyordu. Ailevi çatışmalar ve ne istediğimi bilmeyişim de buna eklenince, en azından benim için, sorun hiç de azımsanacak gibi değildi. Böyle yaşayarak, zaman geçerek bir şeylerin değişmesini, en azından netleşmesini umdum. O anlarda ölümcül bir kaybediş sürecinde olduğumu fark edememiştim. Fark etsem ne yapabilirdim ki? Cahilce inadım, dünyanın kurallarına baş kaldırışım ve çok bilmişliğim hep başıma bela olduğu gibi burada da işler sarpa sarardı.




Durumum her gün, bir öncekinden parlak görünüyor. Zamanı yönetmeyi daha iyi beceriyorum zamanla daha planlı, kendine sadık biri oluyorum. Çalıştıkça, bir şeyler için çabaladıkça geçmiş aklıma daha az geliyor; o sisli havalarda yolumu yürürken yolumu kaybetmiyorum. Zira geçmişi resmetmek değil, unutmak istiyorum. Varsın sanat yerin dibine girsin eğer bana iyi gelmeyecekse. Bu itirafın verdiği hazzı anlatamam sizlere. Yine boğulmak üzereyken, kalemden medet umduğum anlardan birinde sizlerle konuşmak üzere, görüşmek üzere.