Pencereleri kapanmış, perdeleri çekilmiş o dağınık ve rutubet kokan düşüncelerin kapısını uzun mu uzun bir koridordan geçip açmayı neden her seferinde erteliyoruz biz? Pislik düşünceler arasına sıkışıp kalmış insanları neden hiç görmemiş gibi geçip gidiyoruz? Kaç kez kaçtığımız şeyin kendimiz olduğunu bildiğimiz halde, niye hep başka şeylerden kaçıyormuşuz gibi kendimizi inandırmaya çalışıyoruz?

Lütfen bir cevap verin biz pencereleri açıp neden nefes alır gibi yapıyoruz?


Susman işte en çok bu sorularda anlamlanıyor. Gitmenin en güzel zamanlaması kendi düşüncelerinden kaçtığında akmaya başlıyor. Kaybolmanın en güzel haritasını insan yine yeniden kendi bedeninde buluyor. Üsküdar vapuruna binip nerede ineceğini çok iyi bildiği halde insan, yine de bilmiyormuş gibi yapıyor. İçini denize dökmek bu kadar isterken, o yanında dimdik duran kötülüklerden kaçmaktan fırsat bulamıyor. Peki kaç kişi gerçekten içini dökebiliyor? Ben size söyleyeyim: Hiç kimse ve kendimi takdim edeyim, bendeniz hiç kimseler içinde nam salmış bir kimse. Külbe-i Ahzânıma hoş geldiniz.