Kadim bir öykü var : "Tanrı ilk önce kalemi yarattı ve ona yaz dedi. Kalem ey Rabbim ne yazayım diye sordu. Tanrı kaderi yaz diye emretti. Kalem o zamandan bu yana ve kıyamete dek olup bilecekler yazdı"


Anlatılana göre kader levh-i mahfuz'a hiçbir şekilde bozulmayacak olarak yazılmıştır.


Çağımızda kader konusu bir gericilik olarak görülebilir. Gençken gündelik hayatımda kader sözcüğüne pek rastlamazdım. Nadiren rastlarsam çok gerilerde kalmış bir şeyin nasıl hala kullanımda olduğuna şaşırırdım. Günümüzde bu sözcüğü ben de kullanıyorum. Kader derken değiştiremeyeceğim koşullardan söz ediyorum.


Kader hep merak edilen bir konu olmuş. Doğumumuz ve ölümümüz irademiz dışında gerçekleşiyor. Yaşadıklarımızın da irademize bağlı olup olmadığı hep tartışılmış.


Yaşar Nuri Öztürk kaderin ölçü demek olduğunu söyledikten sonra şöyle açıklıyor: "Allah'ın kendisine yasa kıldığı şey tabiat kanunlarıdır, yani kaderdir.yani değişmez ölçülendirmelerdir. Kaderin değişmezliği Allah'ın tabiata, varlığa koyduğu yasaların değişmezliğidir. Bu değişmezler insanın fiilleri, iradesi ve özgürlüğüyle bir ilgisi yoktur"


Kader ölçü demekse toplumlar da ölçü ile anlaşılır. Toplumlar da doğar, gelişir ve sona erer. Herşey ölçü iledir, yani iç ve dış faktörler, dinamikler vardır.


Kuran'da Rad 11de şöyle deniyor : " Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah o toplumun durumunu değiştirmez. Allah hak eden bir topluma ceza vermeyi dilediğinde hiçbir güç bunu engelleyemez"


Bilim de aynı şeyi söylüyor. Bu yüzden ülkemizin yıkılmaması için yozlaşmayı engellemeli, ekonomik ve toplumsal olarak halkçı politikalar izlemeliyiz, devleti güçlendirmeli, sosyal, laik ve hukuk devleti ölçülerine uyumalıyız. Oysa bu ölçülerde dünya sonuncularındanız. Ne diyeyim, Tanrı sonumuzu hayr etsin.


Sağlıkla sevgiyle kalın ,

Sevtap Özcan .