Ayağı mı takılmıştı? Nasıl da böylesine güzel bir kadın, elinde kırmızı bir gülle, hem de yüzü bu kadar güven içindeyken karanlık denizin içinde yatabiliyordu?Boğulmuş gibi değildi, itilmiş gibi değil, şaşkın ya da korkmuş yahut da hüzünlü, yalvarır gibi bir ifadesi yoktu. Sanki mutluydu. Sanki çok güveniyordu. Ellerinde tuttuğu güller, eline mi batmıştı da ölümüne sebep olmuştu? Oysa sırtında kocaman bir yarık vardı. Ama kadın ölürken hiç kasılmamıştı. Dedektifler şaşkındı... Polisler şaşkın. Ölüm gibi ölmüştü kadın. Dünyanın en huzurlu tablosu gibi. Ellerini göğsünde kavuşturmuş, avuçlarının içine bir tane gül almıştı. Gözleri birinin kokusunu içine çeker gibi kapanmıştı. Sanki kadın derince gülün kokusunu içine çekmişti de geri verememişti. Sanki kadın birine sevdiğini söylemişti de cevabını alamadan ölmüştü. Ölmüş gibi de değil, uyumuştu. En çok görmek istediği rüyaya, en çok görmek istediği yerde yatmış. Biliyordum bu bir intihar değildi. Bu bir cinayetti. Ama suçlusu olmayan bir cinayet... Kadın dirilseydi çünkü katiline teşekkür edecekti. Kadın dirilseydi katilinin ellerinden öpecekti. Bembeyaz elbisesi içerisinde pamukları kıskandıracak teniyle nasıl da hâlâ canlı gibiydi. Ölüler morarır dediler... Kadın, söylediklerine inat, bembeyazdı. Ölüler soğuk olur dediler. Kadın yaşıyor gibi sıcacıktı. Ölüler korkunç olur dediler. Kadın musmutluydu, dünyada onu bu kadar mutlu görmüş müydüm diye merak edecek kadar... Ölülerin kanı çekilir derlerdi. Kadının sırtındaki yara hâlâ kanıyordu. Ölüler kötü kokar derler. Kadın kucağındaki güller gibi kokuyordu. Kimse bir ölüyle bir gece bile geçirmek istemez derler. Ama ben bu kadınla bir gece değil, bir ömür geçirebilirdim. Kadın buralı değildi... Bu karanlık denizin bir parçası değil. O malum hadise burada gerçekleşmemişti. Kadın muhtemelen çok sevdiği katili ile çok sevdiği bir yerdeydi. Bu üzerindekiler, bu kucağındaki gül; ölümün değil yaşamının hazırlığıydı. Yaşıyor gibi dedim ambulanstaki adama, yaşamıyor dedi insafsız herif. Beyaz kadını, siyah ceset torbasına koydular. Yüreğinde bir yanık izi vardı. Görmek için yüksek bir teknoloji de gerekmiyordu hem. Eğer ona yürekleriyle baksalardı görürlerdi. Annesinden ve babasından armağan kalmış bir yanık izi. Geç kalınmış ve müdahale edilememiş. Yahut yanlış muamele edilmiş.