Bugün konu olarak kadını ele alıyorum. Aslında hep ele almışımdır kadın konusunu, her zaman düşünmüşümdür; güzel ülkemde kadının çilesi nasıl son bulacak diye. Psikolog Gülseren Budayıcıoğlu'nun kitapları şimdilerde dizilerimizde işleniyor, biraz değiştirilmiş ya da romanla hemen hemen aynı şekilde senaryolaştırılmış biçimde önümüze geliyor diziler. Hatta dizilerin girişinde şiddetin aileden gelen bir şey olduğu, kadına şiddetin son bulması gerektiği gibi mesajlar yer alıyor. Diziler iyi hoş da niye daha önce böyle dizilerimiz olmadı? Niye yıllardır (bazı dizilerde) kadın hep aşağılandı, tecavüze uğradı, dayak yedi ve bu görüntüler, sahneler verilmeden önce kadına şiddete hep birlikte dur diyelim gibi mesajlar verilmedi? O zamanlar öldürülen kadınlar mı olmadı? Oldu tabii ki ama hiçbiri önemsenmedi. Şimdi şiddet görüp öldürülen kadınlarımızın (bazılarının) öldürülme tarihini vereyim ve siz de o zamanlar dizilerde neler öğretildi ne yapıldı onları aklınıza getirin:
Elmas Demir, 28 Ekim 2018.
Zerrin Demir Güvener, 15 Eylül 2017.
Zeynep Yavuz, 31 Ağustos 2019.
Bu liste fazlasıyla uzayıp gider. Evet bu insanları öldürenler adamlık, insanlık kazanamamıştır ya da ailesi yetiştirememiş diyebilirsiniz; bu etkenler başrol ama bu etkenlerin yanında o kişilerin izledikleri diziler de etkiler.
Her neyse dizi konusunu geçiyorum, tek mesajım dizilerin hepsinin kadın cinayetine dur de mesajını vermesi.
Şimdi devlet yetkililerimiz sağ olsunlar; kadına şiddete dur demeye, kadın cinayetlerini şimdilerde konuşmaya başladılar, iyi hoş bunlar güzel bir şey. Peki bugüne kadar nerelerdeydiler? Issız köye yeni gelenlerin olması gibi daha yeni bu konuda konuşmaya, çözüm aramaya başladılar; bugüne kadar neredeydiler? En önemlisini söyleyeyim, kendi tv programlarında iki cinayetin ya da daha fazlasının önünü kestiler. Aleyna Çakır ve küçük Rabia; katilleri bulan programda bu iki cinayetin önü niye kesildi?
Şunu sormak isterim devlet büyüklerimize; gerçekten kadınları korumakta sahiler mi, bu konuda en azından çabaları var deyip inanalım mı onlara?
Yazımı sonlandırırken eklemek istediğim bir şey var. Bu ülkede kadınsan, çocuksan işin gerçekten çok zor. İlk sorumu şimdi cevaplayacak olursam: Bu ülkede kadının çilesi asla ama asla bitmez!
Cem Kılınç
2021-01-05T16:37:33+03:00Geç olsunda güç olmasın Burhan, teşekkür ederim yorumunda son derece haklı bir yorum, sağ ol var ol:)
burhan13s
2021-01-05T14:37:36+03:00Cem, bu değerli yazına şimdi denk geldim. Benim için üzücü oldu. Ben de "devlet büyüklerimiz" diyerek devletin önemli kademedelerinde yer alan kişilere bir genelleme yapacak olursam; bu konulara samimi bir şekilde yaklaşmak yerine bir politika olarak yaklaşıyorlar. Bu sebeple gerçekten bir şeyler yapmak isteyenler de politika içerisinde bu tür konuları kınamaktan ileriye gidemiyorlar. Ayrıca yazını başka bir zamanda başka bir yerde görürsem sonuna "Bu ülkede kadınsan, çocuksan 've hayvansan' işin gerçekten zor." diye eklemeni isterim. İşi zor olanlar bu saydıklarınken işi kolay olanların zorlandığı şey, kısaca; insan olmak. Kalemine ve yüreğine sağlık. :)
Cem Kılınç
2020-12-01T00:09:02+03:00Merhaba, yorumunda çok haklısın güzel ve haklı yorumun için teşekkürler umarım artık durdurabiliriz Kadın Cinayetlerini
Gözde Gökçe
2020-11-30T22:02:47+03:00Merhaba Cem, öncelikle böyle hassas bir konuda duyarlı olduğun için kendi adıma teşekkür ediyorum. Ama katılmadığım bir nokta var. Devlet büyükleri dediğin kişiler günümüz Türkiyesinde hala kadın cinayetlerini çözmek için çaba göstermiyor. Koruma talep ettiği halde talebi gerçekleştirilmeyen, şikayetçi olduğu halde yaptırım uygulanmayan ve bu yüzden öldürülen bir çok kadın var. Örneklerini bulabilirsin rahatlıkla. keşke böyle olmasaydı ama durum şu an için böyle ne yazık ki.. Kadınları koruyan, İstanbul sözleşmesini engellemeye çalışanlar en büyük örneği... Ama bunu engellemek elimizde. Sen ve senin gibi düşünen insanlarla hep birlikte Kadın cinayetlerini durduracağız...
Cem Kılınç
2020-11-30T16:12:25+03:00Teşekkür ederim yorumunuza, güzel özetlemişsiniz:)
Mert.K
2020-11-30T16:06:19+03:00Sorun evrensel ve inanç odaklı. Değiştirmek için önce bireyi sonra kültür ve inancı yeniden ele almak lazım. Okuma oranı %1 civarı olan bir ülkede bunu yapmak devlet yada bireyin değil toplumsal başkaldırma ve bilimsel olana yönelmeyi gerektirir. Biyolojik determinizmi yıksak bile alışılmış pratikler çıkar o bitse din çıkar. Yani çıkar da çıkar.