“İşşa” KADIN,

Tanrı, yaprağın hafifliğini, ceylanın bakışını, güneş ışığının kıvancını, sisin gözyaşını aldı; rüzgarın kararsızlığını, tavşanın ürkekliğini buna ekledi. Onların üzerine kıymetli taşların sertliğini, balın tadını, kaplanın yırtıcılığını, ateşin yakıcılığını, kışın soğuğunu, saksağanın gevezeliğini, KUMRUNUN SEVGİSİNİ kattı. Bütün bunları karıştırdı, eritti ve “kadın” yaptı. Yarattığı kadını sevsin diye, erkeğe armağan etti!

 

Anaerkillikten ataerkilliğe dönüşümümüzdeki başlıca sebeplerden biri de barınma, beslenme ve üreme içgüdümüzün, coğrafya da göz önüne alınarak zamanla evrimidir aslında. 

Tarih boyunca kadınlar; kendi yaşadıkları zorluklar yüzünden erkek çocuklarını birer savaşçı, bir lider, kız çocuklarını da sahip olunması gereken bir “mücevher” olarak yetiştirebilirlerse eğer kendilerini başarılı gördüler.

Acıktım diye bağıran çocuk hayallerinden bahsedemez asla. 

O yüzden acı çekeceksek büyümek için, kendi kendimizi besleyip yeri geldiğinde de aç bırakmayı öğrenebiliriz pekala. 

Düzenli sağlıklı ve doyumlu beslemek önemli; bedeni de, aklı da. 

Aksi takdirde öz disiplin sağlanamaz ve arsızlaşılır.

Öz güven eksikliğinin başlıca nedenlerinden biri “İrade kontrolüdür” ve kadınlarda, erkeklere kıyasla daha kolay sağlanabilmekte, sebebi ise küçük yaşlarda verilen irade terbiyesi. 

Oysaki cinsiyetsiz olarak verilebilirse çocuğa ahlak, cinsler arasında eşitlik sağlanabilir.

İnsana verilen değer (içinde bulunduğumuz zaman da göz önüne alınarak) cinsiyetle ölçüldüğü müddetçe ne olduğumuzun değil, ne olamadığımızın kıskançlığını yaşamımız süresince hissederiz. 

Unutmayınız ki kadının doğayla arasındaki bereket uyumunu keşfeden tüm toplumlar gelişmiştir!


Bir kadın kendi sesini duyurmak için ayağa kalktığında planlanmamış bile olsa tüm kadınlar için de ayağa kalkmış olur demiş Maya Angelou. 


Doğru! Ve amacım inan o!