Bir kadın... Hayatı boyunca sevilmek istemiş. Onu asıl sevmesi gerekenlerden göremediği sevgiyi hep yanlış insanlarda aramış. Hatta sevilmediği yerde bilhassa kalmakta ısrar etmiş, bir türlü gidememiş o sevgisizlikten. “Beni seviiiinnn” diye sessiz çığlıklar atmış hep. Ama içinden...

Onu sevenleri de hep uzaklaştırmış kendisinden. Onun tek gayesi, kendisini sevmeyenlerin/sevse bile bunu göstermeyenlerin sevgisine mazhar olabilmekmiş çünkü. Bütün çabası bu yönde olmuş hep. Sevip sevilmek, hiç akıp gitmemiş onun hayatında. Zorlamış da zorlamış.. “Zorla güzellik olmaz” sözünün boş yere söylenmediğini anlayamamış bir türlü, daha doğrusu anlamazlıktan gelmiş.

Sonra birgün, sevginin böyle bir şey olmadığını farketmiş. “Varsa vardır, yoksa yoktur” basitliğinde bir şey olduğunu... Bizden başkalarına başkalarından da bize, zaten kendiliğinden akan bir duygu olduğunu. Aktığı zaman kimsenin önüne set çekemeyeceğini, akmıyorsa da akıtmak için zorla bir şey yapılamayacağını... Bunu farketmek, rahatlatmış ruhunu.. İçindeki fırtınalar dinmiş. Ruhunu soğutan rüzgarlar, yerini ılık güzel havalara bırakmış. Yavaş yavaş çiçek açmaya başlamış kadın. Yıllardır içinde bir yerlerde uykuda bekleyen tüm güzel duyguların birer çiçek olarak ruhunda açtığını görmüş. “Artık beni kimse solduramayacak, buna asla izin vermeyeceğim” diye söz vermiş kendisine. Ve ondan sonra da, sadece kendisini sulayıp büyütebilecek olan sevgilerin peşinden gitmiş...