Kadınlar yüzyıllardır bütün ülkelerde başta evrensel hakları olmak üzere birçok konuda mücadele vermiş canlılardır. Kadınların 21. yüzyılda geldikleri nokta geçen yüzyıllardan daha iyi durumda olmasına rağmen hala erkekler ile eşit konumda değillerdir. Eşit yaşam hakkı, kanunlar üzerindeki hakları, eğitim hakkı ve iş yaşamında verdikleri mücadele halen daha devam etmektedir. Bu hak mücadelesinin önündeki en büyük engellerden biri de insanların, alışmış oldukları gerçekliği doğal görmeye eğilimli olmasıdır. Yani kadınlar bir taraftan mücadele verirken, ataerkil toplum yapısının devam etmesi ve bazı hemcinslerin hala -fark etmeksizin- o safta yer almasından kaynaklanmaktadır. Kadınların erkeklere olan söz konusu bağımlılıklarının gönüllü olduğunu düşünmüyorum. Eğer ki bu bağımlılıklar ‘’gönüllü’’ olsaydı yüzyıllardır kadınların verdikleri bir bağımsızlık mücadelesi olamazdı.


Bu mücadeleler öyle ki kendi canlarını korumaya çalışmaktan eşit iş hayatı yaratmaya kadar giden çok uzun, yorucu ve halen devam etmekte olan bir süreç. Bundan yüzyıllar öncesinde diri diri gömülürken, mirasta söz hakkın yokken, davalarda hukuk önünde hakların erkeklerin hakkında daha aşağı konumdayken, boşanma hakkı ve çocuklar üzerinde hakkı yokken, seni yönetecek olan insanları bile seçemezken, bizler birer köleyken ve öyle kullanılırken, şimdiki geldiğimiz yüzyılda hala mücadelemiz bitmemesine rağmen yine de sosyo-ekonomik özgürlüğü olan ve birer birey olan kadınlar oluşmakta. Ve haklarımız erkekler ile eşitlene, her kadın özgür bir birey olana kadar da mücadelemiz devam etmek zorunda. Yorulmadan, usanmadan, dünyayı her canlı için yaşanılabilir bir hale getirene kadar.


Kadınların toplumdaki her alandan uzaklaştırılma sebeplerinden biri rekabeti önleme ve rekabetçi sayısını azaltma isteğidir. Örneğin cinsiyet ayrımına uğrayan birçok meslek bulunmakta. Şoför, mühendislik, zanaatkarlık, kaptanlık, pilotluk, çaycılık gibi. Bu işleri cinsiyet ayrımı yapmaksızın iki tarafı da değerlendirmeye alırsanız rekabetçi sayısı çoğalacaktır. Toplum rekabetin çoğalmasını istemediğinden dolayı söz konusu işlerde cinsiyet ayrımcılığı yapmıştırlar. Tarih boyunca üretimin her alanında olan kadınlar iş yaşamından köreltilmişlerdir. Kadınların bu işleri yapamayacağını, güçlerinin yetmeyeceğini söyleyen söz konusu erkekler iki çift yumurtayı kırmaya, yatağını, kıyafetlerini toplamaya gelince nedense dünyanın en beceriksiz insanları oluveriyorlar.


Kadınların toplumdaki her alandan uzaklaştırılma sebeplerinden bir diğeri ise kadınların doğası gereği ataerkil toplumlar tarafından üzerlerine yüklenen iyi anne ve iyi eş olma yaftasıdır. Kadın, erkek egemenliği altına girmelidir. Erkek her zaman kadından daha bilgili ve bütün işleri onların yapması gerektiği, kadınların kafasına küçücük bir çocukken empoze edilmektedir. Böyle yetişen bireyler ilerleyen zamanlarda ister istemez, aile kurumunun dışına çıkamamaktadır. Kadınlar kendileri bir birey olmak yerine hep başkalarına ihtiyaç duyar hale gelmektedirler.


Kadın eğer ki çalışıyorsa evin bütün işlerini halletmeli, çocukların bütün bakımlarını üstlenmeli ve aynı zamanda kendi kişisel bakımına da aynı derecede önem vermelidir. Bazı hemcinsler maalesef ki kişisel özeni olmayan kadınların aldatılmasını da gayet makul görmektedirler. Ne kadar korkunç ve trajikomik aslında. Yani böyle toplumlarda mücadele ettiğin varlıklar hem kendi hemcinslerin olabiliyor hem de karşı cins.


En nihayetinde kadın ve erkek beyninin farklı fonksiyonlarda iyi olduğu ve birbirini tamamladığını kabul edersek eğer ve kadının özgürleşmesinde kendisinin önünde bir engel olmaktan toplum olarak çıkarsak verdiğimiz mücadele bir son bulacaktır ve sonucunda eminim ki daha aydın, bilinçli ve müşterek yaşayan bir toplum yaratmış oluruz.