Dönüm noktalarımın birinde rastlaştık bu ayraçla. Ben o ana bir anlam vermeye muhtaç bakınırken o da bana bakıyordu şefkatli bir dost gibi. O gün bu kitabı almalı, başlamalı ve bir solukta bitirmeliydim. Ama yapmadım, ürktüm bu rastlantıdan, beklettim. Güzelin tükenmesinden korkar gibi. Kafamdaki tuhaflığın anahtarı gibi geldi belki ve o kapıyı açmaya, yürüyüp gitmeye varmadı elim.

Bir yerde duymuştum, dokunduğumuz ağaçlar artık bizi tanırmış yanından her geçişimizde. Bunu duyunca ağaçlara dokunmaktan korkmaya başladım. Ya yanından bir daha geçemezsem ve bu içime dert olursa diye. Ama dert oldu içime, dokunmadan geçtiğim o ağaçlar, okumadığım o kitaplar, yürümediğim tüm yollar.

Nasıl akması gereken bir ırmak akıp gider, durmaz anlamsız bir yerde! Ben de akıp gitmek istiyorum öyle durmadan, bulanmadan.

Aldım elime kitabı. Yine “kafamda bir tuhaflık”.