Kibrin hassasiyetine karşı bir zırh gibi. Adını sayıkladığın ve kendinden övgülerle bahsettiğin anlar mı gerçek yoksa huysuz bir pislik olduğunu düşündüğün söylemlerin mi? Yazdıkların hep kıymetli. Bazen öfkeni kusuyorsun yazılarında, bu yüzden siz diye başladığın cümleler birden "sen"lere dönüşüyor. Sanki tek bir kişiye özelmiş gibi. Sonra yeniden çoğunluğa ithaf ediyorsun metinlerini. Histerik bir ruh hali seziliyor bazı satır aralarında. Ben de benzer bir ruh haline bürünüyorum zaman zaman. İşte yine zor bir gece daha. Umut etmek mi daha zor yoksa bütünüyle umutsuzluk mu? Bir umudun, insanı karanlığa sürüklediğine şahit oldun mu hiç? Nietzsche'nin söylediği gibi, umut bazen işkenceyi uzatan bir kötülük aslında. Bazen de insanın tutunmasını sağlıyor yaşamın doğal akışına.


Muhatap olmak zorunda olduğum insanların yüzeyselliğinden midem bulanıyor. Hayata geliş amacını goygoy olarak belirleyen bir kitle var mesela. Öte yandan bir de tek derdi ne giyeceğim ya da hangi renk oje süreceğim olan kızlar... Her geçen gün seni daha çok anlıyor, sana daha çok hak veriyorum. Bütün bakışlarda, bütün tavırlarda ve kelimelerde senden bir ize rastlamak için müthiş bir çaba harcıyorum. Ancak kendine özgü bir kadını sevmenin oldukça zor tarafları var. En zor tarafı da, sana başkalarında rastlayamayacak olmaktır belki. Derinliğini ve öfke kalkanlarının ardına sakladığın hassasiyetini kimsede bulamıyorum. Bu yüzden biriktikçe birikiyor içimde cümleler sana dair. Ve biriken hisler akacak bir yön bulamadığında iç sıkıntısına dönüşüyor, bazen de bir hikayeye. Oysaki sadece sana ulaşsın ve dokunsun isterdim cümlelerim ama öfkeyle değil yalnızca şefkatle...