Bazen aynı şarkıyı sen de defalarca üst üstedinlememiş gibi konuşuyorsun. Sanki hiç, olmayacak bir şeyin peşine düşmemişsin gibi.Hiç sevmemiş ve sevmeyecek kadar uzak.Bazen o şarkı ölüm demek oluyor ve çoğunlukla daöldürüyor.

Senin hiç ölmemiş bir hâlin var.


İşte o zaman diyorum ki, gerçekten de yutkunmak tükürük yutmak gibi biyolojik bi mesele değilmiş; ‘bir durun artık’ mış. Ha bir yıldız kaymış ha bir insan yutkunmuş.İnsan bir şeyi kaybederken yutkunur. Bir yere son kez geldiğini bildiğinde yutkunur, bir yerden gidemeyeceğini anladığında yutkunur; hele ki birinden…

Yücel amca, onun mandalina kabuklarını köze bastırıp kokusunda hiç sohbet etmemiş bir hâli var. Yanık kabuklara bakarak yaşamayı dilememiş bir hâli…

Buralarda kafasında kurşunla yaşayan bir adam var. Ne zaman görsem kendi kafamın içini düşünüyorum.Kafamın içi; bir ilkokul çocuğu.Ali atına binmiş gidiyor, güzel cümleler geride kaldı, diyerek.Çocukluğumun kıyısında kafama dayanmış bir silah, korkuyorum çünkü benim çocuk halimden başka bir şeyim yok sığınabileceğim.Korkuyorum, çünkü böcek olarak uyanmayı yetişkin biri olarak uyanmaya yeğlerim… Kafamın içi bi portakal ağacı.

Yücel amca; hiç şikayet etmemiş, hiç çocuk gibi sızlanmamış olmadığını gördükçe. Tüm şartlar olgunken bile çocuk olmamış, dünyanın böyle bir yer olmasına kafası bozulmamış, kalbi hiç yerinden çıkacak kadar arsızca atmamış… Hiç tek çaresi olarak görmemiş birini. Herkese, her şeye kızınca gezegeni terk etmek istememiş ki, bir ağız dolusu ‘‘Nerde şu yaşamak dedikleri!’’ diye haykırmamış. Bezmemiş, bıkmamış, gücenmemiş, delirmemiş Yücel amca; anladın değil mi?

Büyük ikramiyeyi tek rakamla nasıl da kaçırmıştın? Çocukluğumun tüm kaybedişleri o tek rakamdı. Tek seferde çok şey kaybetmiş insanlar tanıdım, kaybetmenin bile bin bir türlü hâli varmış, sayılarla fazla haşır neşir olmuş çocukluğum anlayamadı. Hâlâ kabullenemiyor kabullenmeyi, birini sevmeyi, gitmeyi…

Hiç yaşamamış bi hâli var.


15.02.16