yaşadığım sürece

toprağının kokusundan kuşlar hayat bulacak

kat kat giyinip saklasalar bile göğü

uçmak denilecek adına

uçmak bir masumiyet, bir teslimiyet

bir af uçmak

kanatlarımın altında gizlediğim en eski şiir:


kafesin sırtlandığı yük hapsolmaktan beter.


kökümden incindiğim bu dünyada

çiçeklerim için kaygılanıyorlar ibrahim

dağınarak süren bir sancıyı

sevinç diye ellerime işlemektan başka çarem yok.

kör bir makasla bıçaklanıyor saçlarım

uykusuzluğumun beyanı bu simsiyah irin

akıyor hep gurbetli yollarda.



kendimden ırak bir ovaya terk ettim zihnimi

ağzımın ucundaki öfke ızdırap çekiyor susuşla.

güvercinler, serçeler, turnalar, kırlangıçlar

beni taşıyor sana

sesimde üç karanfil, üç yorgun dua.

kokunu arayan toprağı,

ellerini bulamayan salyangozu

ve sesimdeki hasreti masaya koydum.


neden benimle konuşmuyor artık ellerin?