Karanlık...Bugün 194. gün. 194 gündür beni dolabında tutuyor, uzak duruyor benden. Fakat az kaldığını biliyorum, sonunda kavuşacağımJosef'in bedenine. Sımsıkı tutunacak, onu ısıtacağım. Biraz daha sabretmem gerek. Geçen sene tam bu gün çıkardı beni. Gerçi onu da suçlayamıyorum, eskisi gibi değilim, yaralarım var, dikişlerim tutmuyor, yakında yama tutmaz hale geleceğim. İşte o zaman bırakacak, atacak beni. Ondan gelen le amour kokusunun yerini evsizlerin pis kokuları alacak. Sokakta olmak, diğerleri ile kalmak istemiyorum


202. gün... Sonunda çıkardı beni. Üstüne giydi, sıkıca sarıldım, gözlerine baktım. Söküklerimden alamıyor gözlerini. Suratını ekşitip, cüzdanını kontrol etti. Sinirlendi, sırtından çıkardığı gibi bir kenara fırlattı beni. En azından o karanlık dolapta değilim, günümü onu izleyerek geçirebilirim.


203. gün...Bu gün giyecek beni, aylarımı bu an için geçirdim, ondan bir an bile vazgeçmedim. Bu sabrı gösteremediğim zor zamanlarda geçti aklımdan. Dikişlerimi parçalayıp sokakta bir yer edinmek, ona zarar vermek istedim, yokluğumu hissedeceğini biliyordum. Fakat yapamadım. Belki de son kez beraber dolaşacağız, son kez onun vücudunda olduğum için gururlanacağım, bu kısacık anlar için bile o karanlık günleri tekrar tekrar yaşayabilirim. Giymeden önce eski yamalarımı yineliyor, bunun bana ne kadar zarar verdiğini bilse, o zararın bir kısmını dahi hissetse; dayanamayacağını biliyorum. Muhtaç olduğunu hissettikçe daha da sert davranıyor bana. Yamaları tamamladıktan sonra sırtına geçirip sokağa çıkıyoruz. Havada sert rüzgar var. En çok beklediğim ama aynı zamanda da en nefret ettiğim gündür ilk gün... Sıkı sıkı sarılıyor, bedenine yapışıp le amour kokusunu içime çektikçe soğuk rüzgarları pek umursamıyorum.

Daireye hışımla girdi, diğer memurların paltosunun yanına astı beni. Gün çok hızlı geçti, onları izliyorum, gülüyor konuşuyor ve evrak dolduruyorlar. Saat 4’te çıkmak üzereydik. Beni sırtına giyince üzerimdeki bakışları fark etti. Tüm yamalarımı birer birer kapatmaya çalışırken kalp atışındaki ezikliği hissedebiliyordum. İnsanların bana bakması çok rahatsız ediyor beni. Sormak istiyorum, neden bakıyorsunuz bana? Yaralarımı görüp Josef'i yaralamak hoşunuza mı gidiyor. Bu benim, bu bizim yok oluşumuza sebep olacak, sizden nefret ediyorum. Gerçi onun pek umursadığı yok beni, sizlerin bakışlarınız bizi bu hale soktu. Ahmak ve bencil insanlar... Josef'i hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Sokağa çıkar çıkmaz bir an için durdu, bir kaç adım attı ve tüm yakarışlarıma aldırmadan köşedeki evsize bıraktı beni. Artık dayanamadım, söktüm bütün dikişlerimi. Josef'in bana aldırdığı yoktu, benim de umursamam için bir gerekçe kalmadı. Öyle bir hale soktum ki kendimi, pis kokulu sarhoş bile bir paçavra gibi tenekedeki ateşe fırlattı. Yok oluyordum, her yok oluşumda üstümdeki bakışlarınızın ağırlığı hafifliyordu. Sonsuzluğun hafifliği. Evet, evet sonsuz hafiflik...