Ah kalbim! Hatıra defterinden koparılmış incecik kağıttan gemi. İlkbaharda erimiş karlarla coşan nehre attın kendini. Umudun ulaşmakdı masmavi durgun denize. Akıntıya bıraktın kendini sessizce. Nehrin coşkusuna kapılıp seyre daldın bu arada ; koca koca dağları , gökyüzünü , yeşili. Bir baktın ki tavşan dağa küsmüş. Dağ umursamamış her şeyi oluruna bırakmış , ileride bir ceylan suya inmiş dalmış hayran hayran sudaki yansımasına. O kadar büyülenmiş ki güzelliğine göz göze gelince fark etmiş sudaki tehlikeyi. Ah şurada işte ; meltemde başını bir o yana bir bu yana narince sallayan yanakları al al gelincik. Karşısında bir arı çırpıyor kanatlarını. Kur yapıyor sanki vızıldayarak. Onun da tek derdi toplamakdı poleni. Derken takıldım kuru bir dala kalakaldım bir an da olduğum yerde ; karşımda bir kurbağa şişirerek gırtlağını vıraklıyor da vıraklıyor duyurabilmek için sesini dağlara taşlara. Su coştu da coştu kuru dal canlandı sanki bir anda. Sürükledi ikimizi de eşlik etti yolculuğumda bana. İşte orada! Gördüm masmavi deniz. Sabret dedim az kaldı ruhum, tam yol ileri yelkenler fora . Lâkin yolun sonuydu hatırladı kağıttan olduğunu. Telâşa kapıldı birden gemi. Neyse ki aklı selim kaptandı dümendeki. İçin için erirken “asla terk etmem” dedi o da . Sessiz hıçkırıklarda boğulurken battı, işte o kağıttan gemi.