Derin bir nefes alıp "Hayat," dedi sonra kahramanımız.

Ne kadar da birbirine benzer günlere sürüklüyor bizleri.

Değişen sadece takvim yaprağındaki günler, duvarda asılı duran ama kimsenin bakmaya tenezzül etmediği saatteki yelkovan ve akrebin birbirini kovalayarak ilerlettiği saat birimleriydi.


Şimdi ise her şey dijitale döndü kalbimiz gibi, saatlerimiz gibi hatta ve hatta takvimlerimiz gibi.


Çürüdü var olan her şey bir bir tazeliğini kaybederek.


Tepede asılı duran ay, güneşe bırakırken yerini sorgulamadı, kendini de; biz sorguladık yanlış yaptık mı diye.


Hangimizdi daha değerli, değer miydi gerçekten insanı değerli yapan, özel yapan? Aldığı diploma notu muydu bir mesleğe sahip olmasının sebebi yoksa hangi okuldan mezun olduğuna mı bakardı biraz da?

İyi bir insan olmak için çalıştık çoğumuz, güzel yerlere gelebilmek için iyi davrandık insanlara bizleri aralarına lütuf buyursunlar diye de, kimse düşünmedi aradığı kişinin iyilik mertebesini. Çoğu zaman diline baktık, dinine baktık lakin bakmadık iyi insan mı diye.

Ne yemekten hoşlanır, hangi renk onu temsil eder, hangi acıya dayanamaz ve hayatında kimi en çok sever diye düşünmektense üstünde ne var, montu kabanı pahalı mı, girdiği restoranda genelde ne yer diye sorguladık çoğu zaman haksız yere.


Kaçmak için kimileri müziğe sarıldı, kimi evcil hayvanına, kimi de kalem kağıda,

bizler gibi.


Bulunduğu ortamdan sıkılınca kağıdına, kalemine sarıldı hemen kahramanımız. Hayatı sorgulamanın paha biçilmez bir değer olduğuna inandı kimi zaman, kimi zaman da en iyisi düşünmemek dedi...