Yorucu bir iş günüydü. Akşamüzeri işten çıktım. Henüz yağmur yeni yeni sepelemeye başlamıştı. Bende ıslanmamak için bir kafeye geçmeye karar verdim. Birkaç sokağı geçtim ve gözüme çok güzel bir kafe ilişti. Bende içeriye girmeye karar verdim. İçeriye girdiğimde müthiş bir kahve kokusu çarptı, olağan üstüydü. Bir masa seçmeye karar verdim. Seçtiğim masa, cam kenarındaydı. Ve evet en güzel yeri seçmiştim: dışarıda geçen insanları izlemek, yağmurun yağışını izlemek -ah o yağmurun sesi yok mu beni benden alıyor- ve insanların yağmurdan ıslanmamak için koşuşturması hoşuma gitmişti tabi. Masada oturuyordum, garson gelene kadar kitap okumaya karar verdim. Biraz sonra da garson gelmişti ve bana -öyle naif ve tatlı bir sesle- dedi ki:


—“Ne alırdınız beyefendi?” 


O sırada kitap okuyordum, garsonun geldiğini görmemiştim. Kitabı kapatıp yüzümü ona çevirdiğimde ne göreyim dünyalar tatlısı bir hanımefendi. Onu öyle görünce şok olmuştum, çarpılmıştım adeta. Aşk olmuştum sanki ona, ilk görüşte aşk mı deniyor buna bilmiyorum, ama gerçekten aşık olmuştum ona. Sanki tüm dünya bulanıklaşmaya başlamışta sadece onu net görüyordum: O tatlı ve güzel yüzünü… O tatlı sesiyle soruyu tekrar yenilemişti garson. Bende kendime geldim tabi biraz kızarmıştım, utandım. Kafam o kadar karışmıştı ki ne diyeceğimi bilemedim. “Biraz sonra tekrar gelebilir misiniz henüz daha karar veremedim,” dedim. O da:


—“Tabi efendim, karar verirseniz beni çağırabilirsiniz, hemen şurada olacağım.” Dedi.


Belirli bir süre geçti, ama hala ne içeceğimi karar verememiştim. Hiçbir şey düşünemiyordum, olmuyordu. Bir müddet sonra karar vermiştim. Sade Türk kahvesi alacaktım. Garson hanımefendiye seslendim “bakar mısınız?” dedim. Tabi sesim titremişti: heyecandan ve utançtan. Kalbim küt küt atıyordu. Ve o gelmişti, dedi ki:

 

—“Buyurun beyefendi, ne alırdınız?” dedi. Sesim titremeye başlamıştı, bende dedim ki: 

—“Sade Türk kahvesi alabilir miyim?“ dedim. O da:

—“Tabi efendim” dedi. Ve siparişi alıp gitti. Terlemiştim, heyecandan kalbim patlayacak gibiydi.


Birden aklıma ismini sormak gelmişti, ama utanıyordum. Ve işte geliyor, elinde benim siparişim. Şimdi sordum sordum yoksa bir daha soramazdım. Ve gelmişti: 


—“Buyurun efendim siparişiniz. “ dedi. Ve evet soramadım, utandım. Ulan ne zormuş bu aşk. Aşık oluyorsun ve her şey altüst oluyor. Konuşamıyorsun, terliyorsun, ne yapacağını bilemiyorsun. Çok garip bir duygu bu, çaresizlik.


Saat on ikiye çalıyordu. Dışarıda yağmur dinmiş. Kafede kimse kalmamıştı, sadece çalışanlar ve o kız… Toparlanmaya başlamışlardı; dükkanı kapatacaklarını anladım ve bende içtiğim kahvenin parasını ödemek için kasaya gittim. Ödemeyi yaptıktan sonra montumu giydim ve dışarı çıktım, ama o kız hala aklımdaydı. İçim acıyordu: açılamadığım için, ismini öğrenemediğim için… Ah! O illet. Beni fena bağladı. Bende kararımı o sıra vermiştim, nasıl olsa o kız burada çalışıyor. Yarın gelir açılırdım. Evet yapacağım dedim kedi kendime. Ve bir an önce yarın olması için evime hızlı hızlı gittim.


Sabah olmuştu, ama gece uyuyamamıştım, onu düşünmekten. İş yerine geldiğimde yorgunluğum yüzümden okunuyordu. Birkaç iş arkadaşım sormuştu “iyi misin? Neden böyle bitkinsin? “ bende dedim ki: “ Dün gece uyuyamadım, komşular çok gürültü yaptılar.” dedim. İşime geri döndüm, ama hala onu düşünmeden edemiyordum, çıkmıyordu aklımdan. Saate bakıyorum işin çıkışına beş saat var ve beş saat bana dayanılmaz uzun gelmişti. Bende işime iyicene konsantre olmaya çalıştım, zamanı geçirebilmek için. Ve sonunda vakit gelmişti.


İşten aceleyle çıktım. Ve o kafeye -dün gittiğim kafeye- gitmek için hızlı adımlara gidiyordum. Sokakları geçtim ve varmıştım. Biraz nefessiz kalmıştım, ama olsun. Aşk için değerdi. Kafeye geçtim ve aynı masaya oturdum. Heyecanlıydım, kalbim hızlı hızlı atıyordu. Bir müddet sonra bir garson gelmişti, ama gelen o değildi. Hayal kırıklığına uğramıştım.


—“Ne alırsınız beyefendi? “ dedi. Bende:

—“Sade Türk kahvesi” dedim. Garson siparişi alınca gitmişti. Tabi içimde bir huzursuzluk vardı.


Garson geldiğinde kahvemi de getirdi, masaya bıraktı ve gitti. Bende onu görürüm umuduyla bekledim, ama o gelmedi. Kapanmaya yakın garson yanıma geldi “beyefendi dükkanı kapatıyoruz.” dedi. Bende ümitsizlikle masadan kalktım, parayı ödedim. Etrafa tekrar baktım, ama onu göremedim. Cesaretimi topladım ve oradaki bir çalışana sordum:

 

—“Burada bir hanımefendi çalışıyordu, ama bugün onu burada göremedim de neden gelmediğini merak ettim de.” dedim. Garsonda:

—“Galiba siz onun arkadaşı oluyorsunuz.” Dedi. Bende evet dedim. Sesimde heyecan vardı; yüzüm kızarmıştı. Ve verdiği cevap beni şok etmişti “evet beyefendi, düne kadar çalışıyordu, ama istifa etti; Amerika’ya gideceğini söylüyordu.” dedi. Bende bir şey diyemeden çıktım kafeden.


İşte o gündür içimde bir acı, bir pişmanlık olarak kaldı içimde. Kıza açılamamıştım ve üstelik ismini bile bilmiyordum. Ah, evet o gün ismini sormalıydım, ona açılmalıydım; ama işte olmadı, yapamadım. Ah, hala unutamıyorum o güzel gülüşünü ve tatlı sesini, inanılmazdı. Ne var ismin sorsaydım zor muydu? Ah, işte bu da böyle bir anım. Bir aşk anısı, bir kahve anısı… Nereden bulacaktım öyle bir kızı?