Kahverengi insanlar tanıyorum. Tanışıklıklar bizi kurtarabilir mi bilmiyorum.
Gider de haramı güzeller nefis. Haramın güzellemesi olur muymuş? Söz verildiyse bir kere; o sözden, o sözün çizdiği sahadan çıkılır mı? O sözün oluşturduğu kulluktan çıkılır mı? Çıkılır da yalancılardan olunur mu? İnsanın O gün ana, babasını tanımayacağını biliyoruz da insan daha burada kendini tanıyamıyorsa ya? O hâlde ne yapılır? Çekesi gelmek yok, yakası gelmek var. Sınav için hazırladığın kopyalarla girdiğinde sınava o kopyayı çekmeye el vermeyen vicadanla çıktığında sınavdan bakmadığın kopyaları kuzineli sobana atma var.
Hüzünlü hüzünlü türküler, şarkılar açıyorlar. Bir de son ses veriyorlar balkondan, arabadan. Peki söyle Allah bu müziklerin neresinde?
Ses var ki umut, kaş var ki aşk, dudak var ki yol, el var ki hüzün. Bu hüzün ve huzur karışımı çok güzel bir tada varıyor. Yediğin bisküvilere benzemeyen bir tat. Yapmayacağım. Karanlık temeller atıp kötü evler dikmeyeceğim ve içine kırmızı insanlar sokmayacağım. Olmayacak! Hep umut olacak kapı oldukça.
Demin dikenleri battı yolun ayağıma, elime ve yüzüme. Durdum, o zaman yazayım dedim ve kendimi harfler üzerinde buldum. Bir Z harfinin üzerinde ayakkabım kayabilir, dengem bozulabilir, yağmur yağmış zemin kaygan denebilir. Bahaneleri aldım da çıktım üzerine, Z bitmişlik midir şimdi de?
Kanadı ayağım, elim, yüzüm ve içim. Dilimi ısırdım anlayacağın. Yemek yiyeyim derken, en sevdiğim bezelye çorbası masaya konmuşken sen git dilini ısır. Acısın, uf olsun dilin. Sonra konuşmamaya yemin et, küs insanlara ama barış insanlıkla. İnsanlar ölür de insanlık ölmez, dedi. Kim? Dilini ısırmış çocuk. İndirim var dediklerinde bir şeylerde sandım ama insanlıklarını almışlar ayaklar altına insanlar.
Bu böyledir. Yağmur yağar da paçana illa çamur değer. Onun için kızmasınlar ya bize. Çünkü yağmur yağdı biz neşeden coşarken fark edemedik çamur sıçrattığımızı parçalarımıza.
Derdin ne yabancı? Bilmeye geldiğin yere dalıyorsun. Tamam okyanus güzeldir ama bu maceraperestlik canına mal olur. Zaten can vermeye gelmedik mi? Yo, önce can olmaya sonra can vermeye geldik.
Yürüdü üstümüze harfler. Durun dedi biri, onun suçu yok. Sonra hatasını düzeltti suçu var da... Tahliye edin onu. Lütfen. Lütf size pek yakışır da ondan.
Fıçı fıçı şiir boşalttı insanlar evlerinin önüne. Ekmek attı sokağa büyükler, peynir attı küçükler. Ekmek yemiyor atmayın, hayvanlar. İki pisi gibi geldi karşı karşıya insanlar. Kabarttı kıllarını, dikti kuyruğunu, boğuştu sonra ayrıldı. Niye dönüştüler diye sordu bir yıldız öbür yıldıza. Öbür yıldız cevap verdi: KIZgınlık meselesi. Ama bunlar insan için dedi, ilk yıldız. Kediler insana dönüştü.
Uçurtma olacağım. Uçmam ellerinde olacak. İstersen uçuracaksın istersen bir otogarda simitçide oturacağız. Sen simit yerken izleyeceğim. Canım çekmez, uçurtmalar ne yemek ne de uçurtma yer. Dur! İnsanlar insan yiyor ama. Ekmek arası insan. İşte bizim tahayyülümüz öyle dümdüz ufuğu görürsün ama kara görünmez bir türlü. Denizdir bizim üstünde uçtuğumuz, buluttur altında uçtuğumuz. Tam da altınçağımızı yaşarız o vakit. Bir kerecik de olsa tebessüm belirdi yüzde.
Olur da çok akşam olursa bir gün çok sabahın gelmesi için olduğunu unutma. Anlayacağın sabahla akşam kanka gibidir ama biri tersinden kalkar hep.
Üstünle yatarsan üstlenemezsin sabahı. Bu da bizim sabahımız olsun mu baba? Olsun çocuğum. Üstüne konarsan sabahın, sen kuş musun sanki diye kovmak isterler. Uçurtmayım, de. Güzel insanlar uçurtmalara voleybol oynarkenki açılan parmaklarla dokunur, hafifçe üstünde ekimi gezdirerek. Ekim en güzel mevsimin ayıdır, o kurdele olur geceleri göğe. Üstün açık yatarsan kar yağar dedikleri için battaniye kullanmayan çocuklar, kar yağacak merak etmeyin. Kar lapa lapa yağacak değil mi lala?
-23/11/20