Birden fazla sesi duyabilmek için ab solut kulağa sahip olmak gerekmiyor. Tabi o bambaşka bir mesele, neyse. Kapitalizm ve serbest piyasaya kendi mihenk taşlarını sadece sermaye eşitsizliğiyle değil bambaşka meselelerle insan üzerine ulaştırdı. Ha tabi her meseleyi terminolojik olarak açıklamanın bir anlamı yok. İşin özü; üretime sahip olan, bugün kulağınızın arkasını s*kmeye kadar yaklaştı. Şahsen sizleri bilmem ancak benim uzun zamandır kişisel mülkiyetim gasp ediliyor. Kendi oluşturdukları rahatsız kalabalıklarla burnumun dibine kadar girebiliyorlar. Bunu bazen bir kuru gürültüyle sokaklarda, bazen kitle aygıtlarıyla anbean canlı sürdürüyorlar. Yaşama uğraşı sadece bir gaye bünyesinde yeşermiyor ne yazık ki. Kulaklarımın bazen s*k*lmemesi, içinde nefes aldığım kutunun sadece bana ait olması bazen sadece tek önemli ihtiyacım. Bunu istemememin sebebi hakikatim için en meşru yol olmasından ileri geliyor. Yalnızca kakofoni ya da mülkiyet üzerine düşünülmemeli her şey. İleti araçlarından alınacak her bilgi ya da direkt olarak "ileti" bazen o kadar uzaklarda beliriyor ki. Reklamlar, insanlık için en gerçek faşistlik örneği. Aksini alabilmenin yolu çoğu zaman bedel biçilerek gerçekleştiriliyor. “Yolumun üstünde bir tuzak kurdun,

Birde diyorsun ki: Yürü iznim var.

Cihanda kudretin her şeye hakim,

Beni yürüten sen,

adım günahkar ..”

YERSEN