M. ile bir oyun izledik. Tiyatro oyunu izlemekte zorlanıyorum çünkü müzikle ve ekranla ağırlaştırılmış zihnim için bir oyunda takip edemeyeceğim kadar çok şey, hızlı ve yoğun -neyse ki sırayla- oluyor, bitiyor, -ya da sadece anlatılıyor.


Oyunun içinde, bir ara öylesine geçen bir hikayede, bir oğlan ve bir kız, yağmur yüzünden bir mağaza vitrini önüne sığınıyorlar. Konuşuyorlar. Ayrılıyorlar. Yağmur yüzünden vitrin önüne sığındıkları andan sonra ne anlatıldığını doğru düzgün takip edemedim çünkü yağmurda mağaza önlerinde, tente altına sığınmış insanların vitrindeki mankenlerle ortaklıklarını düşünmek dikkatimi dağıttı.


Bir oğlan ve bir kızın kağıt üstündeki romantizmi için yazarların fonda yağmur yağdırmalarını yadırgayamam. Çünkü yağmur bizi öldürmeyeceği halde bir yere sığınırız. Doğru. Ve sığınaklarda insanlar insantürünün devamlılığı için her eyleme kalkışabilirler, gerekirse romantizm bir araç olabilir. Belki intikam da.


Her neyse.


Oyundan aklımdan kalan cümle şuydu: “Kalabalıklardan daima zulüm, meyhaneden ise merhamet çıkar.”


İçimden "yeter artık" dedim. Bana anlatılmak istenen nedir? Yazarın ve kendimin henüz haberdar olmadığı bu mesaj bombardımanı nedir?


Eve dönünce M.‘nin erkenden uykusu gelir, beni yanıltmaz. Peki yağmur ve birbirine sığınan insanlar yüzünden evde ne olur, doğru mu, meyhaneden hep merhamet mi çıkar?


Ses zihnin katalizörüdür. Böyle büyük denklemler ve ahkamlar öyle hoşuma gider ki söyler söylemez onların tam tersini iddia etmeden duramam.


Her neyse.


Oyun sırasında aklıma gelen ama henüz bunu bilmediğim şarkıyı eve dönünce buldum, elbette. -irade bunu gerektirir.-


Jacques Brel /Orly. Fransızca bilmediğim için kahrımdan ölemem, önceleri defalarca dinlediğim ama ne anlatıldığını sadece hayal etmeye alıştığım şarkının sözlerini bu sefer İngilizcesinden okudum. (Aman allahım bazen çok zekiyim :))


Brel şarkıda yağmur altında birbirlerine sığınmış bir çiftten bahsediyor. Onlardan bahsederken “O” diye bahsediyorum diyor, çünkü neredeyse “bir” görünüyorlar ve ayrıldıklarında bir kağıt yırtılmış gibi oluyor. Neyse ki şarkı boyunca Brel'in yürekdağlayan (evet, sanki Boris Vian) tonlamalarıyla neredeyse hissizleşirim.


Hissizlik aklı davet eder, kalabalıklardan zulüm çıkacağı muhakkak, derim yanımda bir düş gibi benimle dolaşan M.’ye. Bunda nasıl da can sıkıcı bir tutarlılık var.


Meyhaneden merhamet, meyhaneden merhamet, daha ulvi ve sürekli tekrarı, anlamı yok olana dek tekrarı, ve zihne kazınana kadar tekrarı gerektiren bir mantra gibi geliyor kulağıma.


Şimdiyse, yağmur yağdığı için bir mağaza vitrini önüne sığınmış insanları ilk gördüğümde tüm bunları unutmaya söz veriyorum. Sonrasında Orly’yi daha önce hiç dinlememişim gibi dinlemeye, meyhanede asla mantra dememeye ve cümleleri tekrarlarken teklemeye devam ediyorum.


Çünkü M. yanımdan kaybolunca ben çok eksiliyorum.