o naftaline bulanan
eski fotoğraflar gibi ömrümüz
yazık bir karşılaşmanın hatırasına yazılacak
ön söz gibi,
zarif ve sessiz...
artık takvim yapraklarına yazılı öğütler
ve sanıldığının aksine
ayrılık şiirleri ağlatmıyor bizi
bilindiğimiz kadarız bugünlerde
ne az ne çok...
rüyasına yatıp, sabahını unuttuğumuz şeyler gibi
biraz kederli ama daha çok anlaşılmaz sanılan
-mesela okula başladığımız ilk gün gibi-
aniden hatırlanan çok uzakta bıraktığımız o sevgili
ve sabun kokulu çekmecelerde sakladığımız
o güz heyecanların
biraz buruk biraz içli hatıralarına
küçük dokunuşlarla sarsıldığımız anlar gibi.
zaman işte tam da böyle telaşlı ve sabırsızca
akıyor ayak uçlarımızdan
gönül yarası diyorlar o bakışlara inen perdeye
hayat da hep en yorgun
en yumuşak yerimizden vuruyor bizi
rüzgarına sadık yalnızlıkların
avuç içlerinde gizli izlerine yapışıyor
ter gibi, kader gibi...
gece hep uzuyor böyle zamanlarda
ışıkları erken sönüyor bazı evlerin
ve
hayal kurularak geçilen
ilk gençlik günlerini özletiyor bazı eski şarkılar
şımarık gülüşlerde beslenen
"hayat çok uzun" sayıklamaları
zamanın hızı
bazı yaralar
bazı gitmeler
ince dokunuşların
tende kalan gölgesi
ah ne çok haksızlıkmış meğer her şey
ne çok yalnızmış aslında insan
en çok da kendisine.
...
sen ey uzak yolculuk düşlerini
ağaç gölgeliklerinde kuran küçük kız
aşk mı o tuttuğun elindeki?
saçlarına ilişen yağmurlardan
dilendiğin neydi senin?
marquez
2021-02-27T01:31:48+03:00@Zeze 🖤
Zeze
2021-02-25T22:42:37+03:00Başlık, fotoğraf, şiir. Hepsi harikaydı. O küçük kız çocuğu da benim gibi hissettiren samimi şiirinize bayıldım. Kaleminize yüreğinize sağlık 😊