Günbegün karaya biraz daha alışmanın denizlerde bıraktığı küskünlük

Akşamlara ve çilek aromalı şuruplara kanamıyor artık çocukluğum



Şu azala azala fakir

Kanaya sıkıla hâkir beklentime de dargınım ya

Ne vakit gözlerinin haberi gelse

Çıkarır dizerdi en güzel dantellerini akşamdan

Kâlbin vitrinlerine



Beyazın, alnından ayaklarına düşüp

Boynun kağıtlara şahitlik ettiğinde

Senden başlardı sevmek tekrarlarım

Kimsenin bilemediği yazdıklarım

Senle sonlanırdı


Taştığım sel sularından çok

Taşıdığım meşe kömürleri vardı

Sarrafların tanıdığı



Akmaya değmeyen her gecede

Puntoları ellerinden ayarlayıp

Satır boşluğunu iki dudağından saydım

Kâlbine değinmenin hoşluğu bir yana

Kâlbine değememenin zorluğu bir yanda



Şu gıcık inadın yok mu?!

-diyecek kadar bile yoktun ya..-

Bir yana

-Bir yansa-

Ama sen yine de kullanmazdın

Parmak uçlarına bıraktığım maymuncukları

Devamdın ezbere kilitler sormaya

Yazılmamış şiirlerim arasında solmaya



Hep bir orkide inadı kaldı senden

Yerini sevmeyen yanaşmayan toprağa

Ki yaban çiçeklerindendi kalbim yana

Bilinirdi

Bir yanana

-Bir yansa-

Mavi güllerin kızıl kanaması kadar acayip



/İçine görmezden gelmeler, umursamayışlar, kendini avutamayışlar, çokça öyle sanışlar, çoktan unutamayışlar basılmış kaburgalarımın boşluğunda yankılanan dûnyadan habersiz çocuk seslerinde bulacağım beni tutmayacak ellerini hiç/



Ve bırakılmışlığım ne zaman sinse kalemlerin gölgesine

Tutulmamışlığımla sözler dışında kalacak

Neyi soluyorsa onu açacak gül

Ona kaçacak nefes

Mutluluklara bir kav bırakacağım o vakit

Doğru rüzgârı bekleyenler adına


Kınsızlığımız

Ümmü Umâre’yi soruyor

ey ‘Gıfarî duyuyorsan cevap ver

Ne rızadayım gayrı

ne göz de

ne gözünde

İnsan insanın yüzüne bile bakmazmış

'âynu'r-rızâ



Terra rosaya kızılcıklar düşerken koynumdan

Ağzıma çalakalem bir kan tadı

Kış vurgunu incir çiçekleri de küsmüş

Yangın artığı bahar sabahlarına



Oyuncağını verseler de geri

Kaybetmenin isli kokusu

Ayrılmanın irisli korkusu sinmiş

Salıncağı çalınmış bir çocuk

Parksızlığı farkmazlığına düşen

Kanmazlığı farksızlığına dönüşen

Artçılara kalan

Kalakalan



Taşıdığım sel sularından çok

Taştığım meşe kömürleri

Sarrafların kanadığı



Kazanılmış bir yorgunluğun gürültüsü

‘Çözülmemiş bir sırrın üzüntüsü’yledir

El eledir

İçimdedir

Kaçıncıdır

Hayırdır

Hayır..

-en azından onlar-


Ne gelir ki y’elden

Yanmaktan ve yakmaktan başka

Öyledir

Kandır

Akşamdır

Hayattır biraz da..



Bu dünyadanmışız işte

Nasıl da belli

Böyleydi

Kandı

Akşamdı

Sanmaktı

S’olduramayınca



Başını omzuma yasla

Başımı omzuna yasla.








Mirza Şâmil.

Aralık/2023





.