Yalnızlığın ince coğrafyasından kaçırdım seni.

Buğulu dudakların ardından kovaladım nefesini

Kalabalıkların ağırlığını gördüm bir bayram sabahı gözlerinde

Kaküllerinin arasından daldım kenar mahalledeki soğuk kaldırıma.

İçimde yenik bir kız çocuğu vardı evlerin ortasında kalmış silik bir anı gibi yitik.


Ellerinden beklerdim serabı.

Kararan göğün altında bir özür gibi ağlayacağım kaşlarının arasında.

Alnından öptüğüm yerden bakacağım hayata

Aşkın adını anacağım bir kuş her dala konduğunda

Kadınım diyeceğim, sen kalbinle duyacaksın...


Denizlerin ardındaki umutla anacağım seni

Bütün dünyalara bir ezber gibi anlatacağım güneş doğdukça

Kirpiklerinin ağırlığını diyeceğim dağların ardından

Özgürlüğü dünyaya esir eden yaşlı bir soru gibi çıkacağım karşına.


Ürkek bir ceylan gibi koşacağım sana.

Geçmişi ve geleceği hatırlayacağım adım attıkça.

Gökkuşağının solgun renkleri gibi yeşereceğim coğrafyanda.

Kimseyi duymayacağım senden başka.

Kahverengi tablolara seni işleyeceğim usul usul

Kayboldukça ahenkli manzaranda kendimi bulacağım sen dünyamı izlerken


Güneşin esintisiyle açacağım gözlerimi

Uzaklara dalacağım sen korktukça

Seni sevmenin ağırlığını işleyeceğim gövdeme

Kulaklarıma seni anlatacağım sayısız kere

Cadde başlarındaki uğultuyu duymayacağım asla

Bir çınar ağacı bulacağım gölgesinde yaşlanmak için

Rüyalara dalacağım düşünürken sayısızca

İnsanlar yalnız, insanlar seninle kalabalık...


Başımı alıp gövdene yaslamak için geleceğim ardından

Bir kuş türküsü düğümleyeceğim dudaklarıma

Çeşme başlarında bekleyen sayısız kadınlar arasından izleyeceğim sesini

Ardında dünyalar ışıyan kaldırım gibi çakıl taşı gibi sessizce adımlarını sayacağım

Aydınlık anılar biriktireceğim umut bahçenden

Ruhumu yıkayacağım avlunda

İçimdeki kız çocuğuna dönüp hoyrat gülümsemeler saçacağım ansızın

Tutup elinden yanına geleceğim titreyerek

Ellerimi açacağım kokun değsin diye...