Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu olan Ulu Önder ATATÜRK’ÜN; biz Türk gençlerine bırakmış olduğu yegâne miras bu cumhuriyet devletidir. Lakin bunun yanı sıra bize bırakmış olduğu farklı miraslar da vardır ve bunlardan biri de mutlak ilimdir. İlim öyle bir şeydir ki iyiyle kötüyü, siyahla beyazı ayırt etmemize olanak tanır. İlim bizi yükseltecek ve muhakkak ulusumuzu ileriye taşıyacaktır…

Türklerin tarihte birçok işler başardığını biliyoruz. Bunlardan biri de hiç şüphesiz Müslüman bilim adamlarının yapmış olduğu icraatlardır. Öyle ki günümüzde hâlâ kullandığımız aletlerin temellerini bundan yüzyıllar önce bu bilim insanlarımız atmışlardır. Örneğin “Abdurrahman El-Hazini” bundan asırlar öncesinden bazı tespitlerde bulunmuş. Bunlardan en ilgi çekicisi ise, yer çekimi ile ilgili olan teorisidir. Issac Newton’dan 500 yıl kadar önce “Her cismi yerkürenin merkezine doğru çeken bir güç olduğunu söylemiştir.” Aslında bunun gibi birçok örnek vermek mümkündür. Örneğin bir diğer hadise ise “Hezarfen Ahmed Çelebi’nin” kendine yapay kuş kanatları yaparak Galata Kulesi’nden, Üsküdar’daki Doğancılar’a inerek günümüzde planör dediğimiz uçakların da temelini atması olayıdır. Tarih bu ve bunun gibi birçok olaya ve kişilere tanıklık etmiştir. Kaşgarlı Mahmud, Akşemseddin, Sabuncuoğlu Şerefeddin, Ali Kuşcu, Piri Reis, Mimar Sinan, Evliya Çelebi, Cahit Arf, Oktay Sinanoğlu, Aziz Sancar, Fuat Sezgin ve daha niceleri… İşte tam da bu raddeden sonra bizler devreye giriyoruz. Zira bizler bu cumhuriyetin birer ferdi olarak üzerimize büyük bir sorumluluk alıyoruz, almak zorundayız. Çünkü “Bütün ümidim gençliktedir.” diyen bir başkumandanın mirasçılarıyız. Eğer bize bağladığı ümidi karşılıksız çıkartırsak ne olur sonumuz? Zira nasıl bakarız ecdadımızın yüzüne? O yüzden üzerimize düşen vazifeyi en iyi biçimde yerine getirmeliyiz, getirmeliyiz ki tıpkı bizim, bizden öncekilerden aldığımız dersler ve onlarla övünebildiğimiz gibi bizden sonrakiler de bizden ders çıkarsın ve bizimle övünebilsin. Bizim cumhuriyet gençleri olarak mirasımıza sahip çıkmamız ve aynı zamanda da bizden öncekilerin hatasından ders çıkarmamız lazım. Aksi takdirde yerimizde sayacağız ve mutlak sonumuz en nihayetinde unutulmaya yüz tutmuş bir millet olacak. “Ey oğul insanı yaşat ki devlet yaşasın." Evet elbette insanı yaşatmalı ancak yaşarken de aynı zamanda insanı bilgiyle, iradeyle, ilimle donatmalı. İnsan bu şekilde yaşarsa ancak devletini yaşatabilir. Bizler de kendimizi bilgiyle donatmalıyız; ilim öğrenmeli, çağdaş milletler seviyesinin üstüne çıkmalıyız. İlimle meşgul olmayan gençlik uyuyordur. Uyumamamız için Atatürk "Benim manevi mirasım bilim ve akıldır." diyerek yolu göstermiş ve üzerimize büyük bir görev yüklemiştir. O yüzden kahve köşelerinde, internet kafelerde, eğlence yerlerinde değil, laboratuvarlarda, kitapların başında, kütüphanelerde, bilim yuvalarında sabahlamalıyız. Kalıcılık ancak böyle yakalanır. Dünyada yerimizi ancak bilim yolunda sıraya girerek alabiliriz. 

Aziz Sancar, Ali Kuşçu, İbn-i Sina, Mimar Sinan, Atatürk… Bize bakıyor. Ya biz nereye, kime bakıyoruz? Kaldır başını cep telefonundan arkadaşım. Bak Hezarfen kanat takmış uçuyor…