Seni hatırlayınca,
En ücra köşelerimden hiç tanımadığım,
Daha önce tatmadığım hisler gelip otururdu kucağıma.
Kimseye göstermediğim çocuksu günahlarımın yerini büyük günahlar,
Senin yerini kitaplar doldururdu.
Kadın mı erkek mi olduğunu anlayamadığım karakterler basardı,
Kitaplarımın satırlarını.
Tane tane narince yazılmış ne varsa,
Balyoz gibi akıtırlardı başımdan aşağı.
O satırlarda kaybolsam bile,
Öylece bırakamazdım seni.
Söz geçiremezdim gözlerime,
Durmadan sana kaçarlardı.
Sen de zamanında az kovalamadın onları... neyse.
Göremeyeceklerini bile bile,
Hayal ederlerdi tenini.
O ten ki;
Tek dokunuşta köreltirdi hayalini,
ve gerçeği saptırarak güzelliğinden;
Çirkinleşirdi.
Sahi, sen gittikten sonra neden her şey çirkinleşti?
Sen gittikten sonra kim bilir kaç defa ağladım?
Sen gittikten sonra sanırım elli sayfa ağladım.
Elli sayfa boyunca hiç istifimi bozmadan,
Sadece yalın ayak dolaşarak gecede,
Hiç durmadan nefes dahi almadan,
Beni ay ışığında öpebileceğin o noktayı ne yazık ki es geçerek,
Beni öldürdüğün basit mesajlarla dolu satırda durdurdum kendimi.
Ah ne kancıktı o mesajlar!
Ne de hınçla sinerlerdi insanın üstüne.
Bir adım daha atsam,
Tanrının mesajını taşıyabilirdim üstümde,
Üstelik senin geçtiğini bile bile o ayetlerde;
Yine de okumaya devam edecektim...
Radyodaki ilahi suspus olacaktı,
Ben son ses ayetleri anons edecektim;
"Ettehiyyatü etten yapılma!"
"Çekil önümden Fatiha!"
"Kimse sesimi duymuyor galiba..."
"Kimse görmüyor beni.."
Duyacaktım senin duvarlarına karşı gelen o çocuğun heyecanını.
Ağzıma şekilsiz bir cinsel organ alıp
Nefes nefese kalacaktım...
Kapım aralanacaktı,
Başın çıkacaktı aradan.
Ve sonra kimseden çıt çıkmayacaktı.
Bakacaktım yüzüne,
Derin bir ah çekecektim ve...
Gerisini anlatmayacaktım.
Her şey geçti ama,
Atlatamadım.
Beni hiçbir şekilde göremezsin artık;
Anca rüyanda görürsün demek istiyorum,
Çünkü ben seni çok gördüm.
Her olayda her sıkıntımda,
Senin boynuna gömüldüm.
Ama hayaldi işte, her şey kendinden kaçıyordu gerçek değilmişçesine.
Sen de uyutmayan bir sinek vızıltısı gibi çıktın üstüme;
Ne sen zevk aldın ne ben ne de...
Beni anlamadan çatılıp duran kaşların.
İşler anlayamayacağın kadar karıştı anlayacağın...
(Ben ölmek istiyordum ama sen vardın!)
Böyle durumlarda ne gelir ki insanın elinden?
Birkaç boğuk cümle ve hıçkırık dışında...
Sen beni anlamazsın.
Ha anlasan da bu deli olduğun için değildir.
Çünkü delileri anlatmak için anlam hep eksilmiştir.
Kimsenin duymadığı sesleri hep onlar işitmiştir,
Bizim kaçtığımız korkularla hep onlar yüzleşmiştir.
Bu yüzdendir ki etrafları koca duvarlarla çevrili.
Sen göz kapaklarıma asılarak yüzüncü dansını ederken belki,
Ben birkaç kez ölmüşümdür.
Sel basmıştır gözlerime,
Ağzım yerine gözyaşlarım konuşmuştur.
Senin gibi gusülsüz dolaşan bir ibneye bile fazla merhametli davranmıştır bu sefer tanrı.
İlk defa gözyaşlarımla abdest almışsındır.
Kalbimde kendine yeni bir odacık yaptırmışsındır,
Duvarlarımı yırta yırta...
Gözlerimin ta içine kadar kapanmışsındır,
Yuvarlanıp gitmişsindir hatta,
Göz bebeklerime...
Oradan dosdoğru beynime,
Ve tabii aklım kaçıp gitmiştir senle...
Ben sana kalbimde daha fazla yer açtıkça,
Sen organlarımı yiye yiye ağlatmışsındır beni.
Sonra da kızmışsındır,
Su faturası niye bu kadar fazla geliyor diye!
Organlarımdan çıt çıkmamıştır!
Evet sen o yıllardır beklediğim eksik organsındır.
Ama yaşatmamışsındır yaşayamamışımdır.