Hayatın acımasız yönünü gördünüz mü? En mutlu, huzurlu zamanlarınızda gösterir bu yönü. Kahkahalarla gülerken birden ağlarken bulursunuz kendinizi. Siz ne olduğunu anlamadan arka arkaya gelir darbeler. İlk başta anlayamazsınız, hâlâ geçmişte yaşar durursunuz. Günden güne kalbinizde bir ağrı başlar, durumu çözmeye başlarsınız. Kalbinizdeki kuşu kimsesiz bulursunuz, sahipsiz. Sürekli bulunduğu durumdan çıkmak için çırpınıp durur. Yerini kabullenemez. Yavaş yavaş boşlukta yaşamaya alışır. Kalpteki sorgu biter, akıldaki başlar. Akıl kabullenir ama affedemez. Başta etrafa duyulan öfke oluşur. İnsanlığı, sevgiyi, merhameti sorgular durur. Sonuçlar sürekli kalbe zarar verir. Ama hiç durmaz. Onun arayıp bulmak istediği şey gerçeklerdir. Onları görmeye başlayınca kalpte ümitsizlik başlar insanlığa, sevgiye, aşka, en çok da kendisine…
Bunların her aşamasını yaparken en büyük haksızlığı kendimize yaparız. Tabii bunu fark edene kadar uzunca bir ara geçer. Kalp yorulur, akıl şaşar. Hayatın ya da birinin sana yapmış olduğu haksızlığın sebebini bulmaya çalışırken kendimizi unuturuz. Öğrenmemiz gereken şey, arayıp da bulmamız gereken şey kendimiziz oysaki.
Biliriz, dertsiz insan olmaz. Her insanın aklının kalbiyle çatıştığı zamanlar vardır. Her insan aynı duygulardan geçmiştir. Ölüm, ayrılık, ihanet, iftira; ne yaşıyorsak kendimizi bulmak için. Unutmayalım ki insan acıyla olgunlaşır. Bugün kalbimizdeki kuşun kanadı kırılmışsa yarın onu kendimiz sarmayı öğrenmeliyiz.
Gözyaşlarımız ruhumuzu besler. Evvela ruhunu besle, kalbindeki kuşun nasıl hayat bulduğunu sonradan anlayacaksın.