Dedemin dedesi hiç bahsedilmeyen bir adamdı. Babamın dedesi siniriyle anılan bir adamdı. Dedem siniriyle ve duygusallığıyla ün saldı ama en çok siniriyle. Babam sinirinin altına sıkıştırdığı depresifliğiyle söz ettirdi ama en çok siniriyle. Ben, depresifliğim ve onu gizlemeye çalışan sinirimle fısıldandım ama en çok depresifliğimle. Eğer devam ederse bu gen, bir sonraki kişi sadece depresifliğiyle konuşulacak. Ondan bir sonraki de öyle, ondan sonraki de ve bir sonraki... Bir noktada bir sonraki kalmayana kadar sadece depresifliğimizi geliştirip katmer katmer ederek aktaracağız. Bir katın altında umut bulmayı bekleyerek soyacaklar kendilerini. En son ya siniri son katman sanacaklar da duracak ya da durmayıp devam edecekler. Hiçliğe ulaşacak birileri. Hepsinin altında, bu özenle hazırlanmış karamsarlık buketinin en altında bir hazine olmalı diye düşünecek çünkü biri, bir hiçlik bulmaya dayanacaklar ve o an karar verecekler: Bir sonraki olmamalı. 


Buna da gerek yoktur belki, dümdüz doğduğu anda son bulması gerektiğini düşünecek biri. Bir intihar bitirecek hepimizi. Dedemin dedesinin de dedesi rahatlayacak sonra. Teşekkür ederim yavrum bizi aktarmadığın için bir sonrakine. Gerek yok diyeceğim bunu yapan torunuma, inan bir sonramız olmadığı için mutluyuz. Bu noktada babam da benim dedem de benim, teşekkürü samimiyetsiz buluruz, sen bakma kaçıncı büyüğü sayman gerektiği belli olmayan dedenin söylediğine. Teşekkür etmeyeceğiz, genimizin kaderi bu. Baksana sarmallara, bir bak hele, nasıl da ince nasıl da toz gibi. Kuzenini hatırlıyor musun, evet, soymaya kalktı genimizi. Soydukça neye ulaştı, geriye gittikçe neye ulaştı? Hiçliğe. 


Sonra anlatmaya başlayacak yavrucak. Savaş gazisine rastlamış, önemli bir milletvekiline rastlamış; sarayda çalışan birine, padişahın gözdesine, ilim irfan uğruna boğuşan birine, obasında boğdurulana, at üstünde tepinene, Tanrı'nın buralardaki gölgelerinden biri olanına, Tanrı'nın sözcüsü olanına, hatta Tanrı olanına, adak adanılanına, ateşi ilk defa ateş yapanına, tam evrimleşememişine... Rastlamış hepsine bizi soyarken, katlarımızı ayırırken. Sonra, diye soracağım ben de soymaya devam ettin sonra? Hiçe gelecek. Hiçten önce önemli yerlerde durmasının önemsizliğini anlamasını bekleyeceğim. Bekleyeceğiz daha doğrusu. Dedem olarak ben ve dedemin dedesinin de dedesi olarak ben hep beraber çok sıkılacağız bu bekleyişten sonra. İdrak edeceğiz yavrumuz da dede olmalı anlamak için. Saçmalıyorsunuz diyeceğim ben, saçmalamıyoruz hatırlasana biz de öyle öğrenmiştik diyeceğim sonra da. İçimde dedem, babam, ben savaşacağız. Ben ve bene karşı büyük bir savaş vereceğiz. Birinin dedesi olarak anlamayacağım, birinin dedesi olarak biri anlamıyor diyecek; dedem anlamayacak, dedeme anlatmaya çalışmayacağım.

 

Kabulleneceğiz, kabullendim daha doğrusu, anlamayacak ve anlaşamayacak olmamızı. Bu kargaşa, bu anlaşılmazlık ve anlaşılmazlığı kabullenmek bizi buraya getirdi diyeceğim. Hepimiz demiş sayılacağız. Pamuk tıkılırken bir yerimize en aklımızı yitireni bile denden koymuştu bu fikrin altına. İşte bu anlaşılmazlıktan dolayı durdurmalıyız bir sonraki nesle kalmayı, diye bağırmıştık hep bir ağızdan. Ben bağırmıştım daha doğrusu benim bağırmamda yetmişti. Ben, ben olarak benden fazlasını içerdiğimden değil istemezdim de bunu aslında ama kimse engel olamadı buna. Dedem ve babam karıştı içime. Akmak istemediler onlar da ama aktılar. Hayat, evren, Tanrı ya da her ne boksa bu ondan mı diye sordu her bir yavrumuz. Bilmiyorum, dedim. Bilmiyorsam bilmiyoruzdur. 


Dede olamayanımız, akamayanımız işte o doğru kararı veren kadim olmayan kişi buruk hissedecek. Biz buruk hissedeceğiz demek bu. Pişman olacağız. Karşı geldik diye akışa, bizi akıtana korkuyla karışık ağlayacağız. 


Biliyorum! Biliyorum diye bağırıyorum sonra. Bağırıyoruz hep bir ağızdan. Tek bir ağızdan. Benim ağzım hepimize yetiyor. 

 

 

Biliyorum! Kimse sormuyor, gerek yok. Ben biliyorsam ben biliyoruz aynı zamanda. Rahatlıyor muyum, ne bu his? Rahatlığı biliyorum, buna hiç benzemiyor. Benzemek zorunda mı, diye soruyoruz. Kelimeler aynı harf dizilimiyle başka hisleri anlatamazlar mı? Hayır. Eminim buna.

 

Biliyorum! Bilmenin hiçliğiyle bakıyorum kendimize. Bilmek buymuş. Hiçlik. Sakladığımıza dönüyorum. 


Sondan başa tekrar bir geçişle dedelerimi ittiriyorum hiçliğe. Karşı gelmedik karışmanın son noktası akmamaktı, en başa dönmek için hep aktık. Biliyoruz!