gündüzü ağıtlarla gece ederken,

günler üç desteleri bir hışımla geçerken,

siyahı griye çalmaya bunca uğraşmışken,

binaenaleyh yanıma gelenleri paylarken,

bu ankara gibi griye

yağmurdan sonraki kuşakları çalarken,

yeniden o yıldız göğe çıkmaz mı?


acımı sızımı bağrımda saklayıp,

o temiz giysilerle aklanıp,

kefen midir çarşaf mıdır bilmezden,

vakit nedir bu ne zamandır sorup,

ölmeden sürünmek de ölmek sayılmaz mı?


güzelim güneşin doğuşunu izlermiş,

ağlayıp sızlayıp kendine gelirmiş,

başkentin ortasında beyaz bir keştiban beklermiş,

geçecek diye nefeslenip heveslenirmiş,

öten kuşa dahi imrenirken,

akan suyun defini bekleyip dururken o,

bu mevsimin suları gözümdekiler gibi akmaz mı?


an gelir kan akar.

an gelir yaş akar.

karlı kışın ardından kanlı baharlar gelir,

bu sular hiç duru akmaz mı?